Menzil Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaZamanı Kuşatanlar Untitl13Zamanı Kuşatanlar Untitl14Latest imagesZamanı Kuşatanlar Untitl15AramaGiriş yapKayıt Ol
Kütüphane bölümümüz güncellenmektedir.  "Kadın ve Erkek Eşitliği" konusu tamamlanmıştır.
Bağlantı sorunları nedeniyle Portal sayfası geçici olarak kaldırıldı....
"Program Arşivi" forumuna "Antivirüs Güvenlik" ve "Araçlar" kategorisi açılmıştır.
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz
Evlilikler de Bunalıma Girer
Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Ebedi Hayata Doğmak
ABDEST
TALAK (BOŞANMA)
Gül Sultanım (Yeni Video Klip)
Beş Esas
Meleklere İman
Can Feda Edilecek Dost
Paz Şub. 23, 2014 7:32 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:27 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:18 pm
Paz Şub. 23, 2014 3:07 pm
Ptsi Şub. 17, 2014 3:17 am
Ptsi Şub. 17, 2014 3:09 am
Ptsi Ocak 20, 2014 3:15 am
Cuma Ekim 11, 2013 4:33 am
Çarş. Ekim 09, 2013 2:50 am
Paz Ekim 06, 2013 3:15 pm











Paylaş|

Zamanı Kuşatanlar

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
Misafir
Misafir
Anonymous

Zamanı Kuşatanlar Vide
MesajKonu: Zamanı Kuşatanlar Zamanı Kuşatanlar EmptyPerş. Ara. 31, 2009 7:49 am

Zamanı Kuşatanlar
Sabahattin AYDIN • 13. Sayı




Yeryüzünü ve insanı sömürü hedefi olarak gören medeniyetlere bakarsanız, ebediyyetle irtibatlarının ya hiç olmadığını ya da çok zayıf olduğunu görürsünüz. O medeniyetlerin insanı, zamanın insan ömrüyle sınırlı olduğunu düşünürler. Yalnızca bir ömür; on yıllarla sınırlı öncesiz sonrasız bir ömür. Zaman anlayışı böyle olunca artık her türlü sömürü, talan ve çapul kaçınılmazdır. Yaşanacak, elde edilecek her şey, bir ömrün sınırladığı zamana bağlıdır çünkü. Güce ve hakimiyete ulaştıran her şeyi meşru saymaları işte bundandır.

Böyle medeniyetlerin çocukları, ruhlarının ebediyyet iştiyakını ancak başka insanların, başka coğrafyaların hayatlarını kendi ömürlerine katarak dindirebileceklerini sanırlar. Ne var ki bu çaba da zamana esir olmaktan kurtaramaz onları. Gençliklerinde vahşi, ihtiyarlıklarında çekilmez ve çirkin olurlar.

Bir de zaman tarafından kuşatılmamış, aksine zamanı kuşatabilmiş insanlar vardır. Onlara göre zaman, öncesiz-sonrasız Mutlak Varlık’tan gelip, yine O’na dönen süreçtir. Sıfır ile son arasında yitip giden düz ve sınırlı bir çizgi değil.

Onların medeniyetleri, her şeyi yaratan ve yaşatanın mesajının hayata nakış nakış işlenmesiyle şekillenir. Sanatı, edebiyatı, mimarisi ve sosyal kurumları hep O’na işaret eder, O’na çağırır. O’na, yani ebediyyete.

Ömrün, ezelî ve ebedî olanın emanet ettiği bir sermaye olduğuna inanır onlar. Yalnız kendilerine ait bir sermaye. An be-an işlenmesi, çoğaltılması gereken bir sermaye.

Vukuf-u zaman prensipleri vardır onların. Yaşanılan her anın kazanıldığını ya da kaybedildiğinin idrakindedirler. Ömrün kaybedilmesinin, ebediyyeti kaybetme anlamına geldiğini bilirler. Kaybedenlerden değil, kazananlardan olmak için yaşarlar. Aldıkları her nefesin muhasebesini yaparlar. İşte böylece hakim olurlar zamana.

Zamanı çoğaltabilir onlar. Çünkü harcamak ve tüketmek yerine, kazanmak ve çoğaltmak onların esas karakterleridir. Yaşadıkları her vakti iyiliklerle, güzelliklerle donatarak, ebediyyetten kat kat fazlasıyla karşılık alırlar. Öyle anları vardır ki onların, ebediyyetin kendisi oluverir. Bedenleri toprak olsa da asla ölmezler. Zaman ve mekân üstü bir boyuttan göz kırparlar sonsuzluğa aşık gönüllere.

Asr Suresi vardır onların. Ezelin ve Ebedin Rabbi’nin zamana yemin ederek başladığı sure. “Muhakkak ki ziyandadır, kaybedip durmaktadır insan” fermanı ile, zamanın insanı ve insana ait herşeyi kemirip tükettiği bildirilir bu surede. Ama hemen ardından, “iman edip hayırlı işler yapanlar ve bir de birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna” ayetiyle, ebediyyetle irtibatlı olanların bu hüsran ve pişmanlıktan kurtulduğu müjdelenir. Onların zamanlarının tükenişe doğru götürmediği bildirilir. Böylece bizzat zamanın yaratıcısı, zamanı kuşatmanın, zamanı çoğaltmanın formülünü öğretir onlara. Onlar ilahi mesajın her harfini canları bilirler ama bu sureyi bir başka severler. Adeta yollarının özü olarak görürler.

Zamanı kuşatanlar, kendi kendilerine kutsal zamanlar üretmezler. Onların kutsal günleri Alemlerin Rabbi’nin buyruğu ile, Sevgili Elçi tarafından belirlenmiştir. Böyle zamanlarda neşe ve sevinci, manevi hazlarla harmanlayıp herkesle paylaşırlar. Kederli insanları sevindirmek, yalnızca onların bayramlarına özgüdür. Çünkü onlar sahip oldukları her zenginlik gibi, mutluluklarını da paylaşmayı, çoğaltmayı severler. Yardımlaşmaktan büyük haz duyarlar. Hatta iki bayramlarından biri, yalnızca zengin olanlarının diğer insanlara yiyecek dağıtması üzerinedir. Aslında bütün insanların yüzünün gülmediği bir dünya onları rahatsız eder.

Bir de kandilleri vardır onların. Ebediyyetle irtibatları böyle günlerde, gecelerde manevi müjdelerle donanır. Duaya kalkan avuçlarının, ilahi rahmetle dolup taştığını hissederler.

O medeniyetin çocukları, çabucak bitiverecek diye gençliklerini sahte tatminlerle heder etmezler. Gençlik zamanlarını, güç-kuvvet yerindeyken iyi işler yapmanın fırsatı olarak görürler. Bu anlayış öyle bir denge verir ki o gençlere, ne vahşi olurlar, ne de tatminsiz ve bezgin. Yüzleri güler, muhabbetli ve dinamiktirler.

Yaşlılar ise kendilerini ebediyete açılan kapının eşiğinde hissederler. Asla yok oluş kaygısı taşımadıklarından, mutmaindirler. Yüzlerinde bend ettikleri, kendilerine ait kıldıkları zamanların huzuru okunur. Ölümü bitiş değil, geldikleri o Mutlak Varlığa dönüş olarak görürler. Sevinçli ve ümitlidirler. Vuslat için tatlı bir hazırlık heyecanıyla atar diri kalpleri. Saç ve sakallarındaki gümüş renge, ötelerden gelen ışığın yansıması olarak bakarlar. Aynalara hiç düşman değildir onlar. Yaz güneşinde olgunlaşmış, tatlanmış sonbahar meyveleri gibidirler. Güler yüzlü, tatlı dilli, engin gönüllü olurlar.

İşte insanları ebediyyete bağlayan o medeniyet kuvvetliyken, yeryüzü barış ve huzur yurdu olur. Zamana esir medeniyet hakim olduğunda da, kan ve gözyaşına boğulur insanlık. Tarih ve şimdiki zamanlar buna şahitlik eder, bunu anlatır.

Evet; zamana hapsolmakla, onu kuşatmak böylesine derin farklarla yansır insana. Hepimizin ömrü, sonsuzluğa akıp giden zamanın bir parçası. O zamanın ya esiri olacağız, ya da hakimi.

Siz hangisini tercih ederdiniz?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Zamanı Kuşatanlar

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Menzil Forum :: Semerkand & Radyo & TV :: Semerkand Dergisi-
SİSTEM BİLGİLERİÖNEMLİ BİLGİLENDİRME
Powered by phpBB2 (subsilver)
Copyright ©2008 - 2011,
Content Relevant URLs by www.akmenzil.net
Kuruluş Tarihi : Paz 24 Ağus. 2008 - 18:30
akmenzil.net sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini onay almaksızın anında siteye yazabilmektedir.Bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcıya aittir.Sitemizde yasalara aykırı herhangi bir materyal bulursanızakmenzil@hotmail.com e-mail adresimize bildirirseniz,şikayetiniz incelendikten sonra en kısa sürede gereken yapılacaktır.
forum kurmak | Bilgi | Dinler | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar