Menzil Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaMiraç Untitl13Miraç Untitl14Latest imagesMiraç Untitl15AramaGiriş yapKayıt Ol
Kütüphane bölümümüz güncellenmektedir.  "Kadın ve Erkek Eşitliği" konusu tamamlanmıştır.
Bağlantı sorunları nedeniyle Portal sayfası geçici olarak kaldırıldı....
"Program Arşivi" forumuna "Antivirüs Güvenlik" ve "Araçlar" kategorisi açılmıştır.
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz
Evlilikler de Bunalıma Girer
Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Ebedi Hayata Doğmak
ABDEST
TALAK (BOŞANMA)
Gül Sultanım (Yeni Video Klip)
Beş Esas
Meleklere İman
Can Feda Edilecek Dost
Paz Şub. 23, 2014 7:32 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:27 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:18 pm
Paz Şub. 23, 2014 3:07 pm
Ptsi Şub. 17, 2014 3:17 am
Ptsi Şub. 17, 2014 3:09 am
Ptsi Ocak 20, 2014 3:15 am
Cuma Ekim 11, 2013 4:33 am
Çarş. Ekim 09, 2013 2:50 am
Paz Ekim 06, 2013 3:15 pm











Paylaş|

Miraç

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
kandemir
Yönetici Yardımcı
Yönetici Yardımcı
avatar
Teşekkürleri : 15
Yaş : 26
Kayıt tarihi : 12/07/09
Nerden : .
Mesaj Sayısı : 1354
Tecrübe Puanı : 18632

Miraç Vide
MesajKonu: Miraç Miraç EmptyPtsi Tem. 20, 2009 5:04 am

Allah Resûlü’nün yükseklikler âlemine urûc etmesi... Derece derece ötelerin sırlarına ermesi... Nihayet “Son”un son haddini de geçmesi ve hadsizlik ufkuna varması... Bütün nisbet ve kıyasların, içinde kaynayıp yok olduğu ve ulvî bir nur âhenginden ibaret kaldığı vahdet çağlayanına girmesi... Allah’ı görmesi, Allah’la konuşması, Allah’tan emir alması... Miraç, kelâm aynasında budur ve bunda Allah’a mekân ve istikamet tâyini yoktur.

Miraç keyfiyeti, Sevgilisi’nin Allah’a urûcu ve bu arada tabaka tabaka gördüğü âlemlerdir… Ve bu büyük oluş, ruhanî ve cismanî ruh ve madde bir arada, mutlaktır.

İnananlardan bile, bu en büyük oluşun arkasından aklını koşturanlar var:
- “Bir gecede bir oluş mu; o da uyku hâlinde mi uyanıkken mi? Yoksa iki oluş da biri uykuda ve öbürü uyanıkken mi? Mescid-i Aksâ’ya kadar olan uyanıkken de, ötesi “Arş-ı Alâ”ya varıncayadek, uykuda mı? Madde gözüyle mi gördü, ruh gözüyle mi? Şu nasıl oldu, nasıl, niçin, neden?”

İmânın yarısı olsaydı, yarım imânlı diyeceğimiz sınıf şöyle der:
- "Miraç sade ruhanîdir, cismanî değil!”
Derin mümin ise tam bir esrar anlayışı içinde hükmünü verir:
- "Miraç haktır; ve hem ruhanî hem de cismanîdir. Cisim ve ruh beraber... Allah’ın kudretini ölçmeğe de kimsede ve hiçbir akılda mecal yoktur. Dış şekil bir kere de sapasağlam çerçevelendikten sonra, teferruat üzerinde her türlü çekişme kabadır. Çekişenler, aşk ve zarafet ve ürperti cepheleri noksan olanlar...”
Nurdan harflerle mahyalandırılacak hakikat şudur ki, büyük oluş bir keredir, uyanıklık hâlindedir ve bir arada hem ruhanîdir, hem de cismanî... Bunu bin kere tekrarlayınız!..


"İsrâ”; “gece gitmek” mânâsına… Geceleyin gitmek... Büyük oluşun ismi bu... Kur’ân O’nu “İsrâ” sûresiyle bildiriyor... O, Miraç’ta Allah’a giden:
- "Geceleyin beni alıp gittiler.”

İsrâ: Gece seferi yapmak. Yürütmek, göndermek. İrsâl etmek… İsrâ Sûresi: Kur’ân’ın 17. Sûresidir… İsrâ’: Göndermek. Geri döndürmek. Hızlandırmak. Sür’atlendirmek… İsr: Alâmet. Nişâne. Ayak izi. Yol. Meslek. Başlamak ve azîmet etmek… Isr: Ahd. Sözleşme. Yemin. Şiddetli ahkâm ve teklifler.


Başlarında Hazret-i Ali ve Ömer bulunan, en şanlı ve eminlerden yüzlerce sahâbînin imzalarını taşıyıcı “İsrâ” hadîsi kat’idir ve “Nass”a bitişiktir…

Allah’ın Sevgilisi, Peygamberliklerinin onuncu yılında ve Rebîülevvel ayında, Kâbe’nin “Hatîm” kısmında gece vakti, yanları üzerine yatmış, uyudular. Bir kimse geldi... Evvelâ göğüsleri şakkediliyor ve kalbleri yıkanıyor. Bu hâdise, çocukluklarında başlarından geçen ve sonra tekrarlandığı rivayet edilenle beraber, üçüncü... Derken kendilerini bir ak ata, Burağa bindiriyorlar. Bu at fazla cüsseli değildir; fakat dörtnala harekete geçince, ayaklarını gözün görebildiği son noktasına basmaktadır... Göğün kapısına varınca bir ses işitiyorlar:
- "Kimsiniz?"
- "Cebrail’im..."
- "Yanındaki kim”
- "Muhammed Mustafa..."
- "Muhammed Resûl oldu mu?"
- "Evet..."
- "Hoş geldi, safa geldi!”
Ve gökler açılıyor... İlk kademede Âdem Peygamber’e rastlıyorlar... Cebrail:
- “Bu senin ceddin Âdem, selâm ver!”
Selâmlaşıyorlar... Âdem Peygamber:
- "Merhaba, sâlih oğul ve sâlih nebî…”
Tabaka tabaka, Yahya, İsâ, Yusuf, İdris, Harun ve Musa Peygamberleri görüyorlar… Yedinci gökte İbrahim Peygamber... Oradan “Sidre-tül-Münteha”... Bu nokta, akıl ve kıyas âleminin son haddidir.

Akl: Ölüm… Hatf: Ölüm. Ölmek… Hatf: Kapmak. Şimşek gibi göz kamaştırmak. Süratli olmak… Hatıf: Süratli, kapıp götüren. Göz kamaştırıcı şimşek… Hatif: Gayıbtan haber veren cinnî. Sesi işitilen ve kendisi görülmeyen, seslenici. Ses verici, çağırıcı.

“Gayıbtan haber veren cinnî”… Akıl, sezginin maiyeti olduğunu anlamadan ve bu mânânın rengine bürünmeden, “imân” rivayet ederken çelişkili bir ahmaklık sergilediğini nasıl anlasın ve neye memur olduğunu nereden bilsin?..
İmân, bir sezgi ve bedahat davasıdır; ve akıl, onun peşinde bir idrak buudu olarak ölesiye yürümeye memur bir yolcu… Hem mücerretlerin mücerredi mutlak meçhul Allah’a imândan bahset, hem de imâna dair bir bahis karşısında “zevken idrak”e tâbi bir akıl yerine, daha kendinin ne olduğunu ve rolünü hecelememiş bir kaba akılla ahmakça inkâra düş… Bu, “görme”ye dair bir husus kabul edip de, ona dair yine görmeye mahsus bir husus karşısında “göz” hakikatini reddeden ahmaklıktan farklı değildir… Ne kadar gariptir ki, eğer yarım imân olsaydı “yarım imânlı” diyebileceğimiz ve İslÂm’ın “temsil” demek olduğunu bilmeyen muvazaacı mizaçlar, aynı zamanda akıl ve aklın kendine dair bahislerden de gafil ve fukara olanlar… Bir garib hilkat!..

Evet, Miraç… Yol, mutlak Kur’ân delâletiyle, "Mescid-ül-Haram"dan "Mescid-i Aksâ"ya, yâni Kâbe’den Kudüs’teki "Beyt-ül-Mukaddes"e ve oradan namütenahi esrar âlemine… Nisbet ve kıyas âleminin ufkunda “Sidre-tül-Münteha” isimli bir ağaç, bir acayip ağaç dikili... Bu noktada Cebrail, en küçük mesafe ölçüsüyle dahi ilerisine imkân görmeyen bir haşyet edâsiyle durdu:
- "Ben buradan ileriye geçemem!"
- "Niçin?"
- "Yanarım!”
- "Ya nasıl geçilir buradan ilerisine...”
- "Aşkla...”
Ve Allah’ın Sevgilisi, kendisini, tek başına nur fevvâresinin içine bırakıp geçiyor ve huzuru buluyor... Meleğe verilmeyip insana verilen sonsuz sır... İlâhî visâl anahtarı... Ve gidişte ve dönüşte daha nice tecelli.

Pislik yapmaya memur bir zamane haşeresi, rasyonalist mizacına uymadığı için, aklın almadığına karşı durma ve Allah’ın kudretini hesaba çekmeye davranma ahmaklığıyla şu hükmü savurmuştu:
- “Miraç, fezâ seyahati değildir!”
Ve hükmünün getireceği tepkiyi önlemek için de, yeri olmayan bir tecrit –hilesi- ile lâfı bulandırma korkaklığına girmişti:
- “Mânânın maddeye üstünlüğü ve maddeyi yenmesidir!”
Aman, kabul edemediği Miraç hakikatine nisbetle ne açık (!) bir izâh… “Mânânın maddeye üstünlüğü” gibi beylik klişelere, hiçbir vukuf çetinliği yaşamadan sarılan bu ahmak cinsi, anlar mı ki, mânânın maddeye üstünlüğünden kasıt, maddeyi mânâya bağlama ve müntehasında onun da mân olduğunu işaret içindir; ve bir hâlihazır tesbiti olarak bu hakikat, bir varlık meselesi olup, “Miraç” ile hakikat olmuş değildir… Ve bahsin “Miraç” hadisesi ile hiçbir alâkası olmaması bir yana, Miraç gibi sadece ve sadece Allah’ın Sevgilisi’ne ve bir defaya mahsus mucize üstü mucizeyi madde ve mânânın umumî ve daimî hâline irca ederek inkâr etmektir.
Allah Resûlü’nün yükseklikler âlemine uruc etmesinden bahiste Allah’a mekân ve istikamet tayini yoktur ama, “mekân ve istikamet tayini yoktur”dan kasıd da “yükseklikler âlemi”nin reddi değildir; zaten bu durumda Miraç’tan bahsedilemez… Keyfiyetini sadece Allah’ın ve Sevgilisi’nin bildiği sırrı kaba saba mantık hesaplarıyla tartmaya kalkan ahmaklara cevap, erenler katından geliyor:
- “Allah gökte değilmiş… Ey köpek! Olmadığını ne biliyorsun?.. Göğü karış karış ölçtün, gezdin, dolaştın da, bir de “orada yoktur” diye haber mi veriyorsun?.. Göğün adını işitmiş, yıldızların ve feleklerin adını duymuşsun da, durmadan bir şeyler söylüyorsun. Eğer senin gök hakkında bir bilgin, gökten haberin olsaydı, yahut bir karış göğe yükselseydin, bu saçmaları söylemezdin! Biz “Allah gökyüzünde değildir” demekle, “gök üzerinde değildir” demek istemiyoruz. Maksadımız, “gök, O’nun üzerini ihata etmemiştir, O göğü nasılsız ve niteliksiz bir şekilde kaplamıştır ve hepsi O’nun kudret elindedir; O’nun mazharıdır ve tasarrufu altındadır” demektir. Binaenaleyh O, göğün ve kâinatın dışında değildir ve tamamen içinde de değildir; yani bunlar O’nu ihata etmiş olmayıp, O hepsini çevirmiştir.”

S.M.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Miraç

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Menzil Forum :: İslami İlimler :: İslam-i Hayat ve Soru - Cevap-
SİSTEM BİLGİLERİÖNEMLİ BİLGİLENDİRME
Powered by phpBB2 (subsilver)
Copyright ©2008 - 2011,
Content Relevant URLs by www.akmenzil.net
Kuruluş Tarihi : Paz 24 Ağus. 2008 - 18:30
akmenzil.net sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini onay almaksızın anında siteye yazabilmektedir.Bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcıya aittir.Sitemizde yasalara aykırı herhangi bir materyal bulursanızakmenzil@hotmail.com e-mail adresimize bildirirseniz,şikayetiniz incelendikten sonra en kısa sürede gereken yapılacaktır.
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar