Menzil Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
Anasayfaİnsanlara Dini Sevdirenler Untitl13İnsanlara Dini Sevdirenler Untitl14Latest imagesİnsanlara Dini Sevdirenler Untitl15AramaGiriş yapKayıt Ol
Kütüphane bölümümüz güncellenmektedir.  "Kadın ve Erkek Eşitliği" konusu tamamlanmıştır.
Bağlantı sorunları nedeniyle Portal sayfası geçici olarak kaldırıldı....
"Program Arşivi" forumuna "Antivirüs Güvenlik" ve "Araçlar" kategorisi açılmıştır.
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz
Evlilikler de Bunalıma Girer
Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Ebedi Hayata Doğmak
ABDEST
TALAK (BOŞANMA)
Gül Sultanım (Yeni Video Klip)
Beş Esas
Meleklere İman
Can Feda Edilecek Dost
Paz Şub. 23, 2014 7:32 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:27 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:18 pm
Paz Şub. 23, 2014 3:07 pm
Ptsi Şub. 17, 2014 3:17 am
Ptsi Şub. 17, 2014 3:09 am
Ptsi Ocak 20, 2014 3:15 am
Cuma Ekim 11, 2013 4:33 am
Çarş. Ekim 09, 2013 2:50 am
Paz Ekim 06, 2013 3:15 pm











Paylaş|

İnsanlara Dini Sevdirenler

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
osmanserhat
Yönetici
Yönetici
osmanserhat
Teşekkürleri : 25
Yaş : 38
Kayıt tarihi : 24/08/08
Nerden : Gül Diyarından
Mesaj Sayısı : 9415
Tecrübe Puanı : 28645

İnsanlara Dini Sevdirenler Vide
MesajKonu: İnsanlara Dini Sevdirenler İnsanlara Dini Sevdirenler EmptyÇarş. Mart 23, 2011 2:52 am

İnsanlara Dini Sevdirenler

Allah Teâlâ yaşadığımız ömrün süresine bakmıyor, insanın diş görüntüsüne itibar etmıyor, zengin-fakir oluşuna göre değerlendirmıyor; ancak kalbinde olana bakıyor. Biz sadece görüntü olarak bir insan modeliyiz, ama gerçek insan kim?

Peygamberler ve onlara tâbi olan kâmil müminler…

Peki, bizim noksanımız nedir? Niye onlar gibi, Allah’ın ve Resûlullah’ın (s.a.s.) emirlerine tâbi olamıyoruz. Dışımız onlarla aynı, ama içimiz farklı… Niye onların arabası çok süratli giderken bizimki gitmıyor? Demek ki bizim aracın motorunda bir eksiklik var! Bunu araştırmak lazımdir. İşte sâdât-ı kirâm efendilerimiz özellikle bize bu konudaki eksiklerimizi gösteriyorlar. Onlar, işin kolay yoldan ulaşımını biliyorlar. insan nerede tehlikelere uğrar, bunu biliyorlar.

Şimdiki mürşidimiz Gavs-ı Sânî hazretlerini ta gençliğinden, yetişmesinden bu yana tanırım. Mübarekler sanki yeryüzünde insan şeklinde melekler gibiydi. Herkese yardımdan, iyilikten başka bir istekleri yoktur. Allah Teâlâ onların içinden dünyanın isteğini, zevkini, sefasını çıkarıyor.
Bizden de çıkarıyor, onların sofilerinden de çıkarıyor. Neyle? Rabıtayla, tesbihle, muhabbetle…

İnsanın içinden dünya sevgisi çıkacak ki oraya muhabbet girebilsin. ikisi birbirinin zıddıdır. ikisi birbirine aksi kutuplardır. İkisi bir yerde bulunamıyor. Ateş ile su gibi. Ateş ile su beraber aynı kap içerisinde durur mu? Ya o gider ya o gider. Biri kalır.

İşte muhabbet-i ilâhî olursa Allah muhabbeti gün yürüne çıkar. Şu kabın üstüne biraz daha su doldur dersen, ancak belli miktar su doldurulabilir. Önce o kabı boşaltmak gerekir. Bunun başka yolu yok.

Camilerde yapılan vaaz ile mürşid sohbetinin farkı hiç yok mu? Kimi hocaların vaaz edip de millete faydalı olamaması işte bundan kaynaklanıyor; hoca kabını boşaltmamİş ama muhabbetten dem vuruyor!

Vaazlara devam eden insan, bir gün mürşid sohbeti ne katılsa kendi durumunu anlıyor. Evliyaullahın yanına gidince bir söz söylese, insanın içine ok gibi giriyor. Aslında söylemeye de lüzum yok; onu daha görür görmez insanın hali değişiyor.

Bir gün İstanbul’dayım…

Evde oturuyoruz. Tanıdığım bir hoca bana telefon etti. Hocanın tasavvuftan malumatı var; ama intisabı yok.

- Bir adamcağız var. Biz işin içinden çıkamadık, bir çare olabilirsen senin yanına göndereyim, dedi.

- Tamam gönder, dedim.

Adam eve geldi, görüştük. Fiziği iyi bir adamdı.

- Ben evvelce içki içtim, kumar oynadım, her bir kötülüğü işledim. Namaz filan kılmıyordum. Şimdi de namaz kılmak istiyorum, ama bir türlü yapamıyorum. İçkiyi bıraktım, kötü yolları hep terkettim. Çok gayret ediyorum, ancak bir türlü namaza başlayamıyorum. Abdestimi alıyorum, seccademi seriyorum, ama bir türlü namaz kılmak içimden gelmıyor. Kaç tane hocaya gittim. Çare söyleyin bana dedim, olmadı. En sonunda senin yanına geldim. Hocam ben ne yapacağım?

Ben ona,

-Seni Adiyaman Menzil’e göndereceğiz, dedim. Adam,

-Hocam, nereye dersen giderim, yeter ki derdime şifa bulayım, sen bana namaz kılmayı sevdir, dedi.

Adamcağız Menzil’e gitti.

Bir müddet sonra yine görüştük.

Oraya gittikten sonra namaza başlamış, hali, siması değişmişti. Dua etti. Memnuniyetini anlattı.

“Bir kişi, mümkün ise her gün mürşidini görmelidir. İmkanı yoksa hafta da bir gün, o da mümkün değilse, ayda bir defa, ona imkân yok ise üç ayda bir, en fazla da yılda bir defa insan mürşidini görmelidir. Eğer kişi, yılda bir defa bile mürşidinin yanına gitmıyorsa dinen geçerli bir mazereti olmadıkça; hastalık, yatalak olma durumu, fakirlik gibi hiç olmazsa senede bir defa gitmesi lazımdır. ” Gavs-ı Sânî hazretleri (k.s)


Kardeşler!

İnsanın iç âleminde herkesin bir sıfatı vardır. Bu sıfat, insanî bir hal alınca kâmil mürşidin yanına giden fayda görüyor. Onun için bu Allah dostlarının yanına gitmesi ve onların manevi terbiyesi sayesinde nefsin hayvanî özelliklerini ve kendini tanıması gerekir.

Nefsini tanıyabilmek, günahlardan kendini koruyabilmek için bir mürşid-i kâmile varmak lazımdır. Kitaplar ve hocalar hep anlatır; bu zatlar acaba şimdi de var mı diye onları görmek gerekir. Bundan 200 sene evvel İstanbul’un nüfusu belki de 300.000′di. Her mahallede bir dergâh vardı. Her 1000 kişiye bir mürşid düşüyordu. Mürşid bulmak zor değildi. O zaman bile insanlar, uygulamalı olarak yaşadıkları dinî hayatları varken daha önce de söylediğim gibi iç dünyalarının, kalp âleminin daha çok güzelleşmesi için bir mürşide gitme ihtiyacı hissediyorlardı.

Şimdi insanlara ne oldu?

İçimizdeki ve dİşımızdaki birtakım düşmanlar insanımızın kendine gelmesini istemedi. İnsanlar da dünyaya kapıldı. Cahilliği arttı. Onları sevk ve idare etmesi kolaylaştı. Mürşidler de azaldı. Onun için üzerimizde bir atalet meydana geldi. Hamdolsun yüce Allah’a, yine de bize bir mürşid-i kâmil nasip etmiş…

Bugün müslümanların daha çok çalışması lazım; bir öğrenci okulunun en iyisi, bir işçi çalıştığı alanın en iyisi, bir memur vazifesinin en dürüst insanı, bir âmir görevinin en kâmil insanı olmalıdır. Kimin için? Herkes evvela kendisi için bunu yapmalıdır. Güçlü ve kuvvetli olanın bileğini kimse bükemez. Halka, insanlara muhtaç olmaz.
Dünya ve ahiret dengesini sağlam kuran, bu dünyada ve öteki dünyada mağlup olmaz.



Hz. Ömer (r.a) zamanında İslâm ordusu bir şehre gönderilmiş. Ancak bir türlü ordu muzaffer olamamİş ve aradan uzun bir süre geçmiş.

Hz. Ömer Efendimiz’e (r.a) gelmişler; şehrin bir türlü fethinin müyesser olmadığını söylemişler. Hz. Ömer Efendimiz (r.a) ordu kumandanına haber göndermiş; askerlerle birlikte hepiniz Allah’a tövbe edin, diye…

Komutan mektubu alınca askerlerini çağırmİş. Kimin ne günahı varsa, hepiniz Allah’a tövbe edin, demiş. Ancak aralarından bir asker yanına gelmiş,

- Komutanım! Benim bir kusurum var, ben dün gece ibadetimi (teheccüd namazımı) eda edemedim, demiş.

Ertesi gün lslâm ordusu muzaffer oluyor. Çünkü bu insanların hepsi de Allah’ın emirlerine ve Peygamberimiz’in (s.a.v) sünnetine gönülden bağlı insanlar… En ufak eksikliğini büyük kusur olarak görüyorlar.

Peygamberimiz (s.a.v) zamanında sahabiler hiçbir sünneti bırakmadıkları gibi, yapamadığı sünneti geciktirdığı zaman da mücadele ediyorlardı.

Şimdi biz kendimize bir bakalım:

Sünnete bağlı olarak yaşamaya kaçımız önemsiyoruz? Bununla ilgili kaçımaz nefsiyle mücadeleyi göze alıyor? Her gün bir sünneti ihmal ediyoruz. İbadetlerimizi sadece şekilden ibaret hale getiriyoruz.

Eskiden babalarımızın, dedelerimizin yaşayİşları, hep İslâm adabı üzerineydi. En başta yediğimize, içtiğimize bir bakalım; bir arada oturup yeme alİşkanlığını neredeyse kaybettik. Babalarımız, dedelerimiz yeme içmeyi bir zikir olarak düşünürlerdi. Besmele ile başlar, hamd ile tamamlarlardı.
Şimdi biz, televizyon karşısında reklamları seyrederek, -o reklamı her gün izlediğimiz halde- yiyip içmeye başladık.

Boşa geçen zamanımızı hesap etsek, ömrümüzün önemli bir kısmını oluşturduğunu görürüz. Belki de yılları alır. Allah dostlarından biri, konuşan iki kişinin yanında bir müddet beklemiş; bakmİş ki boş konuşuyorlar. Konuşana demiş ki:

- Defterini boş şeylerle dolduruyorsun. Kıyamet gününde bunlar Allah Teâlâ’nın huzurunda okunacak. O zaman bu söylediklerinden utanırsın! İnsan orada hesaba çekilirken herkes orada utanacağı kimselerin yanında hesaba çekilecek; hesaplaşma utanmayacağı kişilerin yanında olmayacak!7

İşte kardeşler!

İşin zorluğu burada…

İşlediğimiz ayıplar, günahlar, insanın en çok utanacağı kimselerin yanında yapılacak. Onun için sâdât-ı kirâm efendilerimizin bize verdikleri reçeteye uymaya gayret edelim. Aklımızı kullanmaya çalışalım. Menzil’e sık sık gidelim. Oradan destek alalım. Bundan vazgeçmeyelim. Vazgeçsek nereye gideceğiz?

Bu yolu tanıyan, bilen insan, bir başka yerden haz ve muhabbet alamaz. Bu yolun dİşında hiçbir yerde rahat edemez. Burada alınan lezzetin onda birini hiçbir yerde bulamaz. Bu yolun lezzeti hepsinden fazladır. Bu yolda devam etmeye mecburuz. İşimizi güzellikte yapalım. Yoldan ayrılmayalım ki süratimiz iyice tükenmesin. İnanın kardeşler, önümüzdeki büyükler bizi yarı yolda bırakmazlar. Yeter ki biz, iki arada bir derede kalmayalım.

Sâdât-ı kirâm efendilerimizden ayrılmayalım. Onlardan ayrılmayan insan her zaman kâr elde eder. Ama insan onlardan ayrıldığı zaman, en basit hastalığı dünya sevgisine tutulmak olur. Çünkü bu zamanda Allah’tan, Peygamber’den, evliyadan bahsedenini bulmak kolay değildir. Ancak yemekten, içmekten, gezmekten, paradan vb. dünya sevgisini insana aşılayacak çok insan vardır. Herkes, cebinde ne kadar para varsa onu harcıyor. Sâdâtı kirâm ise yanına gelenlere Allah’ı, Peygamber’i, dini sevdiriyor.


Sâdât-ı kirâm efendilerimize bağlı kişilerle (sofilerle) beraber olduğumuz zaman, muhabbetimiz artar.
Onlar, mürşidimizi hatırlamaya vesile olur. Mürşidimizin ruhaniyeti yanımızda olur. Mesela her namaz kıldığımızda mürşidimizin huzurunda olduğumuzu düşünürsek, onunla beraber olduğumuz
zamanları hatırlayabiliriz. Yine namazın sonunda yirmi beş defa “estağfirullah” dediğimizde sanki Menzil’deymiş yahut daima onun yanındaymİşız gibi oluruz. Bu da hayalî rabıtadır. Daha sonra işimize bakarken, gözümüz açık bile olsa bunu yapmakla manen çok istifademiz olur.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://akmenzil.yetkin-forum.com
AkNUR
Yardımcı Üye
Yardımcı Üye
AkNUR
Teşekkürleri : 3
Kayıt tarihi : 14/09/08
Nerden : güldiyarından
Mesaj Sayısı : 80
Tecrübe Puanı : 17314

İnsanlara Dini Sevdirenler Vide
MesajKonu: Geri: İnsanlara Dini Sevdirenler İnsanlara Dini Sevdirenler EmptyÇarş. Mart 23, 2011 8:11 pm

ALLAH RAZI OLSUN KURBAN İNSANI DÜŞÜCE ALEMİNE DALDIRIYOR.
(İnsanın içinden dünya sevgisi çıkacak ki oraya muhabbet girebilsin.
ikisi birbirinin zıddıdır. ikisi birbirine aksi kutuplardır. İkisi bir yerde bulunamıyor.
Ateş ile su gibi. Ateş ile su beraber aynı kap içerisinde durur mu?
Ya o gider ya o gider. Biri kalır.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

İnsanlara Dini Sevdirenler

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Menzil Forum :: Yaşam :: Kütüphane :: Yar İle Şimdi :: MUHABBET-
SİSTEM BİLGİLERİÖNEMLİ BİLGİLENDİRME
Powered by phpBB2 (subsilver)
Copyright ©2008 - 2011,
Content Relevant URLs by www.akmenzil.net
Kuruluş Tarihi : Paz 24 Ağus. 2008 - 18:30
akmenzil.net sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini onay almaksızın anında siteye yazabilmektedir.Bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcıya aittir.Sitemizde yasalara aykırı herhangi bir materyal bulursanızakmenzil@hotmail.com e-mail adresimize bildirirseniz,şikayetiniz incelendikten sonra en kısa sürede gereken yapılacaktır.
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar