Menzil Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaGavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Untitl13Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Untitl14Latest imagesGavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Untitl15AramaGiriş yapKayıt Ol
Kütüphane bölümümüz güncellenmektedir.  "Kadın ve Erkek Eşitliği" konusu tamamlanmıştır.
Bağlantı sorunları nedeniyle Portal sayfası geçici olarak kaldırıldı....
"Program Arşivi" forumuna "Antivirüs Güvenlik" ve "Araçlar" kategorisi açılmıştır.
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz
Evlilikler de Bunalıma Girer
Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Ebedi Hayata Doğmak
ABDEST
TALAK (BOŞANMA)
Gül Sultanım (Yeni Video Klip)
Beş Esas
Meleklere İman
Can Feda Edilecek Dost
Paz Şub. 23, 2014 7:32 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:27 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:18 pm
Paz Şub. 23, 2014 3:07 pm
Ptsi Şub. 17, 2014 3:17 am
Ptsi Şub. 17, 2014 3:09 am
Ptsi Ocak 20, 2014 3:15 am
Cuma Ekim 11, 2013 4:33 am
Çarş. Ekim 09, 2013 2:50 am
Paz Ekim 06, 2013 3:15 pm











Paylaş|

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3)

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
Kasva
Moderatör
Moderatör
Kasva
Teşekkürleri : 0
Kayıt tarihi : 12/01/09
Nerden : ERZURUM
Mesaj Sayısı : 3486
Tecrübe Puanı : 17429

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Vide
MesajKonu: Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) EmptyPtsi Mart 30, 2009 5:37 am

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Rabbül-Âlemîn mahzun kalblerdedir. O, mahzun kalb sahibi kimseleri sever.
Çünkü mahzun kalbler daima Allah?a bağlıdır. Mahzun kalbler her an için Rabbine
karşı tazarruda ve yalvarıştadır. Onlar daima Allah la olurlar.


Keyf ve sefayla ferah dolu olan kalbler dünya kalbleridir. Dünyaya bağlı,
dünyayla dolu olan kalblerden Rabbü?l-Âlemîn uzaktır. Bu tip kalblere
girmez. Rabbü?l-Âlemîn. Çünkü, o kimsenin keyfi zevki, safası dünya
iledir. Allah?tan hiç haberi olmazsa Rabbü?l-Âlemîn de ona iltifatı
olmaz. Nasıl insan Allah?ı terk ederse Allah da onu terk eder.


İnsanın kalbi hep mahzun olmalı. Rabbine yalvarış, rica ve tazarru içinde
bulunmalı. Kişi ne kadar mahzun, ne kadar nefsinden ve benliğinden uzaklaşmışsa
Allah?ın yanında o kadar makbul ve âlidir. Zalim olan, zulüm eden kişinin, zevk
ve sefa peşinde olan kişinin haliyle Allah?tan haberi olmaz.

İnsanın kalbi daima Allah?a bağlı olmalı, daima Allah insanın aklından,
fikrinden çıkmamalı. Şayet böyle olmazsa yazıktır.

İnsan fakir olmalıdır. Rabbü?l-Âlemîn hep fakirlerledir. O,
fakirleri sever, fakirlikten kasıt nefis ve benlikten fakirliktir. Dünya malından
dolayı fakirlik değil. Keyf ve sefa heli olmamaktır. Süleyman Peygamber
(A.S.) Rabbü?l-Âlemîn?den dünya malı ve mülkü istemişti. Duası müstecab
olmuş Rabbü?l-Âlemîn ona çok dünya malı ve saltanatı vermişti. Dünya
malı ve mülkü sebebiyle, Süleyman Peygamber cennete diğer Peygamberlerden kırk
sene sona ericektir.(1)


İnsan nefs ve benliğini yok etmesi lâzımdır. İnsanın kendini görmemesi
lâzımdır. Her kim kendini, benliğini görürse o Rabbü?l-Âlemîn?den
uazaktadır. O Rabbinin göremez, bulamaz.

İnsan kendini aşağı görmelidir. Bütün mahlûkatı kendisinden üstün görüp,
kendini hepsinden aşağı mulâhaza etmelidir. Şâh-ı Hazne, Gavs,a yazdığı mektuplardan
birinde: <<İnsan, nefsini kâfirden bile aşağı
görmelidr.>> demişti. İnsanın kendini her şeyden aşağı görmesi lâzımdır. Çünkü
hiç kimse son anda iman nasip olup olmayacağını bilemez. Bakarsın son anda küfürle
gider. Diğer taraftan bir kâfire de son anda iman nasib olur. Rabbü?l-Âlemîn
onun bütün günahlarını affeder. Ehlullah olarak Rabbine ulaşır. İşte böyle,
insan kendini görmemeli. Hiçbir şey olmadığını bilmeli
Nefsini gören kendinde büyüklük hisseden kimseyi Rabbü?l-Âlemîn
sevmez. Şeytanın helâk sebebi, küfre gitmesinin sebebi, nefsinin görmesi değil
miydi? Halbuki çok amel etmiş, mukarreb meleklerdendi. Şeytan Dergâhı İlahîye
yakın, meleklerin büyüğünden idi. Kendisinde nefsin meydana gelmesi küfrine
sebeb olmuştu. İnsana en büyük zararı veren nefstir. Onun kadar zarar veren
başka bir şey daha yoktur. Onun için insan nefissiz olmalı, kendini yoklukta
görmeli. Nefsi alemde <> olmalıdır. Evrad-ı Nakşibendiye?nin
tümü, en büyük zarara sebeb olan nefsi yok etmek içindir. Nefis olduğu müddetçe
bir şeye sahip olunamaz.
Nefsin sebeb olduğu zararların en çoğu Rabbü?l-Âlemîn?in insan
vücuduna halk ettiği letâifler üzerindedir. Nefs onları zamanla tebdil
ederek yaradılış gayesinden uzaklaştırır. Dünyaya, dünya işerine yöneltir.
Onun içindir ki nefs olduğu müddetçe insan bir şey olamaz. Binaenaleyh
daima insanın ayağı nefsin göğsünde bulunmalıdır ki baş kaldırmaya gücü
yetmesin; ancak insan kendini aşağı ve noksan gördükten sonra nefis ölür.
Hayat hakkı kalmaz.
Sâdâtı Nakşibendi?nin nisbetleri, nefis olmayan, kendini yoklukta gören,
ihlâs ve teslimiyet sahibi kimselerin üzerine saçılmıştır. Mürşid-i Kâmil
hep onlar arasından seçilmiştir. Hazret de onlardandı.

Hazret, Sayda?nın yanından amel ederken, ameli nihayetlere gelmişken
Seyda hastalandı. Artık son demleriydi. Hazret de çok üzülüyor, çok ağlıyordu.
Sordu: Diyâûddin, dedi, (Hazret?e öyle hitap ederdi. Mlaûm lakabı Şeyh
Muhammed DİYAÛDDİN?dir.) neden böyle yaş akıtarak ağlıyorsun. Hazret
edeple, < dünyasını değiştirirken
evlâdı babasının malından
istifade edemezse, mirasına varis olamazsa, ondan daha acı bir şey olur
mu?>> cevabını verince, Seyda:
İşte Şeyh Fethullah?ın Hazret?e yaptırdığı,
hatta Seyda?nın diğer hulefâsı tarafından itirazla karşılanan
bunca ağır hizmetler onun nefsinin öldürülmesi içindi. Malum nefs ölmeden
insanda bir şey meydana gelmez.
Gavs-i Hiazni?nin hulefası arasında da nefsi en noksan olan Seyda
idi. Tahsili sadece Câmi?e kadar olduğu hulefanın en gözdesi idi. Halbuki
Şeyh Halid-i Öleki ondan çok daha âlimdi. Zamanının en büyük âlimiydi.
Gavs bile ona Seyda diye hitap ederdi. Kendisine <>
diye sorduklarında Nefis yapmıyayım kendime, <<İlmin şeriatta İbn-i
Hacer kadar vardır, Meczubî de ona yakın bir âlimdi. Halbuki Şerminî?ye
span style="mso-spacerun: yes"> kadar okuyan Seyda, hulefanın en
fakiri olması sebebiyle Gavs?ın bütün nisberi onun
üzerinde toplanırdı.
Şâh-ı Hazneye de Hazret?in yanında aynı durumlardaydı. Hulefanın
en ednası Şah-ı Hazne idi. Gavs da aynı yolu takip etmişti. O da zahiren
hulefanın en ednası idi.
Şâh-ı Hazne?yi ziyarete giden Gavs bir seferinde ta Gerçuş?a
kadar gittiği halde hududun kapalı ve tehlikeli olması sebebiyle geri dönmüştür. Bir müddet sonra tekrar ziyaret kasdiyle
yanında bir sofî olduğu halde yola çıkıyor. Hudud köylerinden
birine uğruyor, orada Seyyid Ahmed isimli Şâh-ı
Hazne?nin bir etbâını rehber olarak almak istiyor. Seyyid Ahmed?in
evine gidiyor. Evde bulamayınca oturup, gelmesini bekliyor. Akşam oluyor,
Seyyid Ahmed çiftten dönünce misafirleri olduğunu görüyor. Onlara ikramda
bulunduktan, akşam yemeği firleri olduğunu görüyor. Onlara ikramda
bulunduktan, akşam yemeği arz ettikten sonra misafirlikten sebebi soruyor.
Gavs diyor ki < önüne bağladım. Sabah
yemeklerini hazırlayarak yanlarına gittiğimde Gavs haydi, ne oldu? Neye karar
verdin, bizi götürecek misin? Diye hemen sordu. Ben tabii gideceğiz, yemeğinizi
yiyin. Hayvanlar dışarıda sizi bekliyor deyince. Çok sevindi, Şâh-ı Hazne
Gavsi görünce çok sevinerek, keyfi gelecek, diye içim içime sığmıyordu.
Nihayet hududu geçtik bir müddet daha gittik, o kaldı ve geriye döndü,
nihayet on-onbeş dakika kadar yürüdü. Ben de bunlar serhat halkıdır. Heva
ehlidirler. Her halde taharet akacak da ondan uzaklaşıyor, diye düşünüyordum.
Fakat aradan uzun bir zaman geçtiği halde gelmeyince merakladındım. Arkası
sıra gittim. Baktım ki oturmuş, kendini yere atmış ağlıyordu. Hayrola
Molla Abdülhakim? Ne olmuş, niçin ağlıyorsun? Dedim. Ben gelmiyorum köye,
dedi. Ben necis, kötü, pis kimseyim. Şâh-ı Hazne?nin yanına gelmeye,
camisine girmeye lâyık değilim, diye yakınıyordu. Ben bırak bunları,
haydi gidelim, diye ısrar ettikçe
o gelmemekte direniyordu. Baktım ki hoşlukla olmayacak. Kolundan tuttum, elime
ağacımı aldım. Vallahi gelmezsen seni döve döve götürürüm. Beni işimden
gücümden ettim, şimdi de gelmiyorum, diyorsun, dedim. O zaman güçlü
kuvvetliydim. Beş kişiyle boy ölçüşeyecek durumdaydım. Onu zorla kaldırdım,
yola devam ettik. Bu ara benim de ona muhabbetim daha da fazlalaştı. Nihayet

Şâh-ı Hazne?nin vardır. Önce ben gittim ziyaret ettim, Şâh-ı
Hazne?ye, <> diye arz edilince, Şâh-ı Hazne yüzünü buruşturup,
<< Bu pisleri niye getirdin? Kim sana getir dedi?>> diye beni payladı.
Derhal muhabbetim zail oldu onlara karşı. Ben takdir bekliyorken tekdir
edildim, diye nefsim kırıldı. Bende sonra Gavs ve sofi de gidip ziyeret
ettiler. Daha sonra namaz kıldık. Namazdan
sonra Şâh-ı Hazne eve gitti. Bir müddet sonra beni çağırdılar.
Gel, Şâh-ı Hazne çağırıyor, dediler. Gittim huzuruna, bana: <> diye emir buyurdu.
O zaman ben, Beni ilkin niçin azarladığını anladım. Çünkü onları
getirdikten nefsim gurur duymuştu. Nefsimi kırmak için o sözleri söylemişti.
Şâh-ı Hazne bir gün <> diye Gavs anlatıyor. Diyor ki: Ben de
mollalarla beraber çalışmaya gittim. O gün akşama kadar, çamur yaptık,
kerpiç kestik, çalıştık. Ertesi gün ise, bu sefer, sofiler çalışmaya
gelsin>> demişti. Ben tekrar gittim çalışmaya. Sofilerler beraber çalışıyorken
Şâh-ı Hazne geldi. Beni sofilerler beraber çalışır görünce,
<> diye sordu. Evet, kurban,
dedim. İyidir, iyidir, buyurdu. Hizmetin sevabı pek çoktur. Sâdata hizmetin
sevabı amelden daha çoktur. Üç dört derece daha faziletlidir. Meselâ insan
beş bin vird çekse vird devam ettiği müddetçe sevabı devam eder. Virdi
bitirince sevabı da kesilir. Hem virdde nefsin vücud bulma tehlikesi de vardır.
Şayet nefis amele karışırsa, o ameli imha etmiş olur. Fakat çalışmada,
hizmette nefis vücud bulmadığı gibi bilakis kırılıp rezil olur. Nefis ise
çalışmaya girmek istemediği gibi, aksine çalışmayla alçalır, kırılır
ve rezil olur. Yapılan hizmeti bazen beş on sene devam eder. Hatta bin sene
devam etmeside mümkündür. Duvarı bırakılan bir kerpiç duvarda kaldığı
müddetçe hizmete hayır ve hasenatın yazılmasına devam edilir, hem de içine, asla nefis ve benlik karışmadan.
Çalışmada iki menfaat vardır. Birincisi nefis alçalır, rezil olur ve kırılır.
İkincisi ise yapılan iş devam eder. Ama diğer ameller öyle değildir,
menfaati kesilir
Gavs (K.S.A.) hizmet olduğu müddetçe, bir farz namazların dışındaki
namazları terk ederdik. Hizmet olduğu müddetçe başka amel yapmazdık. Hattâ
virdimizi bile terk ederdik, yapacak işimiz olduğu müddetçe. Ancak yapacak
hizmet bulunmadığı zamanlar vazifelerimizi yapar, virdimizi çekerdik,
buyurdu.
Mevlânâ Halid de uzun hizmetlerde bulunmuş, ondört sene devamlı
hizmet etmiştir. Yedi sene tekkenin suyunu taşımış, yedi sene de
tuvaletleri temizlemiştir.
Bu Nakşibendî sâdâtının hepsi menfaat elde etsinler, diye hizmet görmişlerdir.
Çünkü onlar hizmette ne büyük menfaatler olduğunu nefsin zebûn ve rezil
olması için hizmetin ne kadar faydalı bulunduğunu biliyorlardı.
Şâh-ı Hazne?nin
oğlu Şeyh Mâsum: Eğer münkirler olmasaydı, sâliklere amel olarak
hizmetten başka bir şey vermezdim, diyor.
İmam-ı Rabbânî (K.S.A.) Hazretlerinin bir sâkisi vardı ki, onyedi-onsekiz
sene gibi uzun müddet tekkenin suyunu taşıyarak hizmette bulunmuştu. Bir gün,
<>
diye düşünerek İmam-ı Rabbâni çıkarken arkadından yetişip, <<
Kurban>>, müsaade ederseniz, artık eve gitmek istiyorum. Bunca sene
hizmet ettiğim halde bir şey kazanamadım. Avare ve eli boşum.>>
diyerek müsaade istiyor. İmam-ı Rabbânî müsaade edince oradan ayrılıp
yola koyuluyor. Bir iki gün yol gittikten sonra, bir akşamüzeri bir dağın
tepesine çıkıp barınacak yer, bir ışık falan ararken, bir mağara görüp
içeriye giriyor. İçeride üç âbid varmış. Malûm eskiden âbidler vardı.
Halktan uzaklaşır, kendini ibadete verirlerdi. Sofî barınmak üzere âbidler
yanına giderek misafir oluyor. Akşam namazından sonra âbidlerin birisi bir
diğer mağaraya gidip biraz sonra elinde sofinin daha evvel hiç yemediği
nefasette gayet güzel yemeklerle donatılmış bir sofrayla dönüyor. Yemekler
o kadar güzelmiş ki, hiç dünya yemeklerine benzemezmiş. Yemekleri yiyorlar.
Sabah olunca, bir diğer âbid ikinci mağaraya gidip biraz eğlendikten sonra
aynı nefasette bir sofrayla dönüyor. Sofî birkaç gün orda kalıyor. Görülüyor
ki her gün âbid mağaraya girip çeşitli yemeklerle süslü sofralarla dönüyor.
Nihayet dördüncü gün âbidler, <> deyince âbidler:
<>
diyorsada dinletemiyor. <
mutlaka sen gideceksin,>> diyorlar abidler. Çaresiz kalıyor. Mağaraya
girmeden susuyor. Diyor ki bari söyleyin. Siz nasıl dua ediyorsanız ben de o
duayı edeyim. Abidler, peki, diyorlar. Bunu
sana öğreteceğiz. Biz mağaraya girince iki rekat namaz kılıp boynumuzu bükerek
ellerimizi açıyoruz ve diyoruz ki: < İmam-ı
Rabbânî?nin sâkisinin hürmetine bize yiyecek bir şeyler ihsan et.>>
Gözümüzü açtığımız zaman bakıyoruz ki
soframız gelmiş hazırdır. << Sofî artık gidiyor mağraya. İki
rekat sünnet kıldıktan sonra boynunu bükerek aynı duayı yapıyor. Gözünü
açtıktan sonra bakıyor ki sofra yanında hazır duruyor. Hemen alıp ağabeydlerin
yanına dönünce onlar,<<İşte bak, sen de yemek getirdin. Hem de
bizimkinden daha nefis olarak.>> Sofî sessizce yemeğini yedikten sonra
vedalaşarak abidlerden ayrılıyor. Derhal yolunu değiştirerek geriye köye dönüyor.
İmam-ı Rabbânî?nin yanına varıp el bağlıyor. İmam-ı Rabbânî gülümseyerek,
<>
diyor.
Şâh-ı Nakşibend zamanında da böyleydi. Devamlı iş çıkarırdı.
Senden bir kere evini yıktırıp sonra tekrar yaptırırdı. Onlar hizmetten
merhum olmasın, diye devamlı hizmet çıkarırdı. Bir gün, >
diye sorulunca, <>
buyuruyor
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Vide
MesajKonu: Geri: Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) EmptySalı Mart 31, 2009 1:41 am

Allah Razı Olsun..
Emeğine Sağlık..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ismi_subhan
Süper Moderatör
Süper Moderatör
ismi_subhan
Teşekkürleri : 18
Kayıt tarihi : 17/09/08
Nerden : Yozgat
Mesaj Sayısı : 4748
Tecrübe Puanı : 20616

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Vide
MesajKonu: Geri: Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) EmptySalı Mart 31, 2009 4:04 pm

Allah razı olsun kurban...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://akmenzil.yetkin-forum.com/forum.htm
Kasva
Moderatör
Moderatör
Kasva
Teşekkürleri : 0
Kayıt tarihi : 12/01/09
Nerden : ERZURUM
Mesaj Sayısı : 3486
Tecrübe Puanı : 17429

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Vide
MesajKonu: Geri: Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) EmptySalı Mart 31, 2009 8:44 pm

amin ecmainn
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AYENE
Müdavim
Müdavim
AYENE
Teşekkürleri : 9
Kayıt tarihi : 15/09/08
Nerden : ~~ToPrAkTaN~~
Mesaj Sayısı : 6807
Tecrübe Puanı : 21972

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Vide
MesajKonu: Geri: Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) EmptyC.tesi Nis. 04, 2009 3:09 pm

Allah razı olsun kardeşim emeğine gönlüne sağlık,,,
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://akmenzil.yetkin-forum.com
Kasva
Moderatör
Moderatör
Kasva
Teşekkürleri : 0
Kayıt tarihi : 12/01/09
Nerden : ERZURUM
Mesaj Sayısı : 3486
Tecrübe Puanı : 17429

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Vide
MesajKonu: Geri: Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3) EmptySalı Nis. 07, 2009 3:40 pm

Amin ecmain canım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gavs S.Abdulhakim (k.s) den Sohbet (3)

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Menzil Forum :: Sosyal Grup :: Forum Araştırma Ekibi :: Haftanın Sohbeti-
SİSTEM BİLGİLERİÖNEMLİ BİLGİLENDİRME
Powered by phpBB2 (subsilver)
Copyright ©2008 - 2011,
Content Relevant URLs by www.akmenzil.net
Kuruluş Tarihi : Paz 24 Ağus. 2008 - 18:30
akmenzil.net sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini onay almaksızın anında siteye yazabilmektedir.Bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcıya aittir.Sitemizde yasalara aykırı herhangi bir materyal bulursanızakmenzil@hotmail.com e-mail adresimize bildirirseniz,şikayetiniz incelendikten sonra en kısa sürede gereken yapılacaktır.
Yetkinforum | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar