Menzil Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaSahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi.. Untitl13Sahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi.. Untitl14Latest imagesSahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi.. Untitl15AramaGiriş yapKayıt Ol
Kütüphane bölümümüz güncellenmektedir.  "Kadın ve Erkek Eşitliği" konusu tamamlanmıştır.
Bağlantı sorunları nedeniyle Portal sayfası geçici olarak kaldırıldı....
"Program Arşivi" forumuna "Antivirüs Güvenlik" ve "Araçlar" kategorisi açılmıştır.
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz
Evlilikler de Bunalıma Girer
Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Ebedi Hayata Doğmak
ABDEST
TALAK (BOŞANMA)
Gül Sultanım (Yeni Video Klip)
Beş Esas
Meleklere İman
Can Feda Edilecek Dost
Paz Şub. 23, 2014 7:32 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:27 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:18 pm
Paz Şub. 23, 2014 3:07 pm
Ptsi Şub. 17, 2014 3:17 am
Ptsi Şub. 17, 2014 3:09 am
Ptsi Ocak 20, 2014 3:15 am
Cuma Ekim 11, 2013 4:33 am
Çarş. Ekim 09, 2013 2:50 am
Paz Ekim 06, 2013 3:15 pm











Paylaş|

Sahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi..

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
HAKTAN
Moderatör
Moderatör
HAKTAN
Teşekkürleri : 39
Yaş : 47
Kayıt tarihi : 16/09/09
Nerden : isvec
Mesaj Sayısı : 2453
Tecrübe Puanı : 20474

Sahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi.. Vide
MesajKonu: Sahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi.. Sahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi.. EmptyPtsi Kas. 29, 2010 4:51 pm

Batn-ı Nahle Hadisesi
Urve b. Zübeyr [r.a] anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v] Abdullah b. Cahş’ı [r.a] ve beraberindeki birkaç sahabeyi, Mekke ile Taif arasındaki Batn-ı Nahle denilen yere gönderiyordu. Resûlullah [s.a.v] Abdullah b. Cahş’a [r.a],

- Oraya gidin ve bizim için Kureyşliler hakkında bilgi getirin, buyurdu. Resûlullah [s.a.v] bu gözcülere, savaşmalarını emretmemişti. Hadise haram aylarda gerçekleşiyordu.

Resûlullah [s.a.v] onlara, henüz nereye gideceklerini söylemeden önce bir mektup yazmıştı. Abdullah’a,

- Şimdi, sen ve arkadaşların yola çıkınız. İki günlük yol kat ettikten sonra sana verdiğim bu mektubu aç. Oku ve orada yapman için emredilen ne yazılıysa onu yap. Sakın arkadaşlarından herhangi birini seninle birlikte gelmeye zorlama; gelen gelsin, buyurdu.

Abdullah b. Cahş [r.a] ve arkadaşları yola koyuldular. İki günlük yol yürüdükten sonra Abdullah [r.a], Resûlullah’ın [s.a.v] vermiş olduğu mektubu açtı. Mektupta,

«Şimdi, Batn-ı Nahle’ye kadar yürü. Orada bekle (gizlen) ve Kureyşlilerden ne işitebilirsen onları bize getir» yazıyordu. Abdullah b. Cahş [r.a] Resûlullah’ın mektubunu okuduktan sonra arkadaşlarına dönerek,

- Resûlullah’ın kelâmını dinleyin ve itaat edin! Bundan sonra, her kimin şehadet arzusu varsa, o benimle beraber gelsin; çünkü ben Resûlullah’ın [s.a.v] emrini yerine getirmek üzere gidiyorum. Gelmek istemeyen varsa geri dönsün; zira Resûlullah [s.a.v] beni, gelmek istemeyen birini zorla götürmemden men etti, dedi.

Bütün arkadaşları Abdullah’la beraber yola devam ettiler. Buhran denilen dağlık bölgeye vardıklarında, bir mola esasında, Sa’d b. Ebî Vakkâs [r.a] ile Utbe b. Gazvân [r.a], sırayla bindikleri develerini kaybettiler. Develerini aramak için geride kaldılar. Abdullah b. Cahş [r.a] ve diğer arkadaşları ise Nahle’ye vardılar.

Bu sırada Nahle’nin başka misafirleri de vardı. Taif’ten yiyecek üzüm vesaire getiren bir ticaret kervanı buraya konaklamak üzere gelmişti. Kafilede Amr b. el-Hadramî, Hakem b. Key-sân ve Abdullah’ın iki oğlu; Osman ile Muğîre de bulunuyordu.

Kervandakiler onları görünce sahabelerden Vâkıd b. Abdullah [r.a] gizlendiği yerden ortaya çıktı, kendini gösterdi. Vakıd [r.a] başını tıraş ettirmişti. Kervandakiler onun bu halini görünce,

- Bunlar umreciler! Umre yapmaya gidiyorlar. Onlardan bize bir zarar gelmez, dediler.

Onların gelişi ve kendilerinin onlara görünmesiyle sahabeler hemen kendi aralarında bir istişare toplantısı yaptılar. O gün Receb ayının yani haram ayın son günü idi. Aralarında şöyle konuştular:

- Eğer onları öldürürsek, haram aylarda öldürmüş oluruz. Şayet onları serbest bırakırsak, o halde bu gece Mekke sınırlarına girerler ve biz de onları elimizden kaçırmış oluruz, dediler ve onlarla savaşmaya karar verdiler. (Aslında Abdullah b. Cahş ve arkadaşları o günün Receb ayının son günü mü, yoksa Şaban ayının ilk günü mü olduğu hususunda tereddütlüydüler.)

Vâkıd b. Abdullah et-Temîmî [r.a] yayını çekerek ilk okunu Amr b. el-Hadramîye attı ve onu öldürdü. Osman b. Abdullah ve Hakem b. Keysân ise esir alındı. Muğîre ise ellerinden kurtularak kaçtı. Onu yakalayamadılar.

Sahabeler deve kervanını ve esirleri alarak Medine’ye Resûlullah’ın [s.a.v] huzuruna getirdiler. Hz. Peygamber [s.a.v] onlara,

- Vallahi! Ben size haram aylarda kan akıtmayın, savaşmayın dememiş miydim, diyerek onlara kızdı. Hz. Peygamber [s.a.v] esirlere ve kervana el sürdürmedi. Kimsenin ondan bir şey almasına izin vermedi.

Resûlullah [s.a.v] onlara böyle kızınca çok pişman oldular, şaşkına döndüler; bir an için helak olacaklarını zannettiler. Ayrıca onları bu yaptıklarından ötürü diğer sahabeler de kınamıştı.

Kureyşliler hadiseyi öğrenince,

- Muhammed haram aylarda kan döktü. Kervanlarımızın mallarına el koydu. Adamlarımızı esir aldı. Savaşılması haram olan bir ayda savaşmayı helal saydı, dediler. Onların bu sözleri üzerine Allah (c.c) şu ayet-i kerimeyi indirdi:

“Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı İnkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirter ve orada devamlı kalırlar.”95

Bu ayet üzerine Resûlullah [s.a.v] kervana el konulması ve esirlerin de fidye karşılığında salınmasını emretti.

Abdullah’la birlikte giden müslümanlar,

- Peki, bizim için gittiğimiz bu gazvede bir sevap var mı, diye sordular. Bunun üzerine de şu ayet-i kerime indi:

“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, gafur ve rahimdir.”96

Bu gazveye katılan müslümanlar, başlarındaki komutanlar Abdullah b. Cahş [r.a] ile birlikte dokuz kişiydiler.”97

Cündüb b. Abdullah [r.a] anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v] se-kiz-on kişilik bir sahabe grubunu bir seriyyeye göndermek için hazırlamış, onlara komutan olarak da Ubeyde b. Hâris’i [r.a] görevlendirmişti. Ubeyde yola çıkmadan önce Resûlullah’ın [s.a.v] huzuruna geldiğinde, ona olan muhabbet ve iştiyakından ötürü ağlamaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber [s.a.v] sahabelerin başına Abdullah b. Cahş’ı [r.a] tayin etti. Gitmeden önce ona bir mektup verdi ve falanca yere gelmeden sakın açıp okumamasını söyledi. Ardından,

- Sakın hiçbir arkadaşını seninle birlikte yola devam etmesi hususunda zorlama, buyurdu.

Abdullah b. Cahş [r.a] arkadaşlarıyla birlikte Resûlullah’ın [s.a.v] tarif ettiği yere geldiğinde mektubu çıkarıp okudu. Ardından, «İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn» dedi. [Abdullah b. Cahş [r.a] bu sözü söylemekle, Resûlullah’ın [s.a.v] kendilerine savaşmayı yasak etmiş olmasına rağmen mektupta okuduklarından, kendileri için savaş izninin çıktığına kanaat getirmişti.]

Mektubu arkadaşlarına okudu ve,

- İşittik, Allah’ın ve Resûlü’nün emrine itaat ettik, dedi

Bir deveyi ortaklaşa kullanan ve bu develerini de kaybeden iki sahabe hariç diğerleri Resûlullah’ın [s.a.v] emrettiği yere gittiler. Burada müşriklerden İbnü’l-Hadramî ile karşılaştılar ve onu öldürdüler.

Onun, haram aylardan olmayan cemaziyelâhir ayının sonunda mı yoksa bu ayın hemen peşinden gelen ve haram aylardan olan receb ayında mı öldürüldüğü tam olarak bilinmemekle birlikte Mekkeliler, onun receb ayında öldürüldüğünü iddia ediyorlardı.

Onların bu sözleri üzerine,

“Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak İse Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır…”98 ayeti nazil oldu. Bunun üzerine bazı müslümanlar,

- Şayet onlar bu gazveleriyle bir hayır işlemiş olsalar bile sevap alamayacaklar; kötü bir şey yapmış olsalar bile günah kazanmayacaklar, dediler. Bunun üzerine de şu ayet indi:

“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, gafur ve rahimdir.”99

Kurayzaoğulları Seferinde Emre İtaat
Abdullah İbn Ömer [r.a] anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v] Ah-zâb günü (Hendek Savaşı dönüşü) [Cibrâil'in ilhamı ile Kuray-za üzerine hareketinden önce sahabelerine çabuk hareket etmelerini sağlamak için],

- Kurayzaoğulları yurduna varmadan kimse ikindi namazını kılmasın, buyurdu.

Sahabelerden bazıları yolda ikindi namazına erişmişti. Bunlardan bir kısmı Hz. Peygamber’in [s.a.v] emrinin zahirine uyarak,

- Biz Kurayzaoğulları’na varmadıkça ikindi namazını kılmayız, dediler.

Bir kısmı da,

- Biz ikindiyi yolda, vakit içinde kılacağız. Çünkü Peygamber bizden, (bu emrin zahirini değil, fakat bunun lâzımı olan seferde) çabuk davranmamızı kastetmiştir, dediler ve kıldılar.

Sonra bu iki zümrenin birbirine aykırı hareketleri Hz. Peygamber’e [s.a.v] anlatıldı. Ancak Resûl-i Ekrem [s.a.v], bunlardan hiçbir grubu ayıplamadı, kınamadı.”100

Ka’b Mâlik [r.a] anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v] Hendek (Ah-zâb) gazvesinden döndüğünde elbiselerini değiştirmiş, silahını çıkarmış ve güzel kokular sürünmüştü. Rivayeti Duhaym [rah] şöyle devam ettiriyor:

Bu esnada Cibrîl (a.s.) at üstünde ve toz-toprak içinde geldi:

- Yoksa savaşmak için herhangi bir özrün mü var? Görüyorum ki, silâhını çıkarmışsın; hâlbuki biz daha çıkarmadık. Haydi, şunların üzerine yürü, diye Kurayzaoğulları’nı işaret etti.101

Resûlullah [s.a.v] derhâl Kurayzaoğulları üzerine sefer yapılacağını ilân etti. Ashabın süratle yola çıkmalarını sağlamak için,

- Hiç kimse ikindi namazını sakın başka yerde kılmasın, ancak Kurayzaoğulları yurduna varınca kılsın, buyurdu.

Bütün sahabeler hemen silâhlarını kuşanıp yola çıktılar. Kurayzaoğulları’nın yurduna varmadan güneş batmaya yaklaştı.

Bunun üzerine insanlar aralarında ihtilâfa düştüler. Bazıları,

- Namazınızı kılın! Zira Resûlullah [s.a.v] bizim namazı terk etmemizi kastetmemiştir. (O sadece acelece davranmamızı istemiştir) diyerek namazlarını kıldılar. Bazıları da,

- Resûlullah [s.a.v] bize, Kurayzaoğulları’nın yurduna varmadan ikindi namazını kılmamamızı kesin emirle söylemişti. Biz onun emrine tabiyiz. Artık biz yolda ikindiyi kaçırsak da bize günah yoktur, dediler.

Böylelikle bir grup Allah Teâlâ’nın rızasını ve mükâfatını kazanmak arzusuyla ikindi namazlarını yolda kıldılar, bir grup da yine Allah Teâlâ’nın rızasını ve mükâfatını kazanmak arzusuyla Kurayzaoğulları arazisine geldiklerinde ve güneş battıktan sonra kıldılar.

Hendek Savaşı’nda, Kurayzaoğulları Yahudileri önce anlaşmaya bağlı kaldılar. Hendek kazılırken, kazma, kürek gibi âletler vererek Müslümanlara yardımcı oldular. Ancak, savaşın en tehlikeli bir anında, Nadîroğulları Reisi Huyey b. Ahtab’ın teşvikiyle anlaşmayı bozdular. Müslümanlarla birlikte Medine’yi savunmaları gerekirken, müşriklerle birlikte, Müslümanlara karşı savaşa girdiler. Ayrıca Resûlullah’ın (s.a.v) nasihat için gönderdiği Evs Kabilesi reisi Sa’d b. Muâz’ın sözlerine de kulak asmadılar. Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında çirkin sözler söyleyerek düşmanlıklarını açıkça ilân ettiler. Bu sebeple, Hendek Savaşı’ndan Medine’ye dönülür dönülmez, Kurayzaoğulları üzerine sefer emri verildi.

Bu iki grubun ikindi namazı hususundaki tavırları Resû-lullah’a [s.a.v] anlatıldığında onlardan hiç birine kızmamış, kı-namamıştı.”102

Huneyn Savaşı’nda Resûlullah’ın Emrine “Lebbeykl” Diyerek İtaat Edenler
Câbir [r.a] anlatıyor: “Huneyn Savaşı’nda Resûlullah [s.a.v] insanların darmadağınık103 olduklarını görünce Amcası Abbâs’a seslendi:

- Ey Abbâs! İnsanları, “Ey Akabe’de biat eden ensar, gelin! Ey Rıdvan ağacı altında biat edip söz veren muhacirler!” diye seslen, dedi. İbn Abbâs da [r.a] Resûlullah’ın [s.a.v] buyurduğu şekilde seslendi. Bunun üzerine bütün sahabeler,

- Lebbeyk! Lebbeyk! Sedalarıyla geri döndüler. Öyle ki, bu sesi işitenler devesini geri çevirmeye çalışıyor, buna gücü yetmezse devesinden inip zırhını boynundan geçiriyor, kılıcını ve kalkanını kapıp sesin geldiği tarafa koşuyordu. Böylelikle Resûlullah’ın [s.a.v] etrafında yüze yakın sahabe toplandı ve hepsi birlikte düşmana saldırıyordu. İlk çağrı ensarın geneline yapılmıştı. İkinci kez ise ensardan Hazrecliler adına yapıldı. Çünkü onlar çok sabırlı, dayanıklı ve savaş hususunda maharetli idiler. Bu arada Resûlullah [s.a.v] devesine binerek insanların kılıç kılıca dövüştüğü meydana doğru ilerledi. Meydandaki harbin şiddetini görünce,

- İşte tandır şimdi kızdı, dedi.

Ravi diyor ki: “Vallahi, ilk anda kaçanlar daha henüz harp meydanına dönmemişti ki, bir de ne görelim; esirler elleri arkadan bağlanmış bir şekilde Resûlullah’ın [s.a.v] huzuruna getirilmiş, öldürülenler öldürülmüş, bozguna uğrayan da kaçıp gitmişti. Allah onların mallarını ganimet ve evlâtlarını da esir olarak Resûlullah’a vermişti.”104

Hudeybiye Barış Antlaşmasının Bozulmasının Ardından Ebû Süfyân’ın Aracı Olarak Medine’ye Gelişi
Hudeybiye Barış sözleşmesi, müslümanlarla Kureyş arasında yapılmıştı. Antlaşma şartlarına göre, diğer Arap kabileleri, iki taraftan birinin himayesine girmekte, anlaşıp birleşmekte serbesttiler. Buna göre, Huzâa kabilesi, Müslümanların; Bekroğulları kabilesi de Kureyşin himayesine girmişti.

Bu barış süreci içerisinde, Kureşliler’in himayesinde bulunan Bekroğulları kabilesi, Peygamberimizin himayesinde bulunan Huzâa kabilesine ansızın bir gece baskını yaptı. Esasen iki kabile arasında öteden beri düşmanlık vardı. Ku-reyşliler, Bekroğulları’na zaman zaman yiyecek ve silâh gibi yardımlarda bulunuyorlardı. Bu baskında da Bekroğulları, Ku-reyş’ten yardım ve teşvik görmüştü. Bu baskın neticesinde Huzâalılardan pek çok kişi ölmüştü.

Müşrikler, bu yaptıklarıyla antlaşmayı bozmuş olacaklarından korktular. Hemen Ebû Süfyân’a giderek,

- Hemen Medine’ye, Muhammed’in yanına git ve barışın devam etmesini sağla! insanların arasını bul, dediler.

Bunun üzerine Ebû Süfyân yola çıkarak Medine’ye geldi. Resûlullah [s.a.v] onun geldiğini haber alınca,

- Ebû Süfyân geldi ama eli boş olarak geri dönecek, buyurdu.

Ebû Süfyân, Hz. Ebû Bekir’in yanına gelerek,

- Ey Ebû Bekir! Antlaşmanın devam etmesini sağla ve insanların arasını bul, dedi. Ebû Bekir [r.a],

- Bu iş benim işim değildir. Bu, Allah ve Resûlü’ne ait bir iştir, diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebû Süfyân Hz. Ömer’in [r.a] yanına giderek ona da Ebû Bekir’e [r.a] söylediklerini söyledi.

Hz. Ömer [r.a],

- Bu antlaşmayı bozan sizler değil misiniz? Eğer bu antlaşmada (kâğıdında) yeni bir yer kalmışsa Allah orayı çürütsün. Sağlam bir yeri de varsa, orayı da yırtsın parçalasın, dedi.

Bunun üzerine Ebû Süfyân,

- Bu güne kadar, kabilesine karşı senin gibi düşmanlık eden birini görmedim, dedi.

Daha sonra Ebû Süfyân, Hz. Fâtıma’nın (r.anh) yanına gitti.

- Ey Fâtıma! Seni kavminin kadınlarının efendisi yapacak bir iş yapar mısın, dedi ve ona Ebû Bekir’e söylediklerini söyledi. Hz. Fâtıma (r.anh),

- Bu iş benim işim değildir. Bu, Allah ve Resûlü’ne ait bir iştir, diye cevap verdi.

Ebû Süfyân buradan çıkarak Hz. Ali’nin yanına vardı ve ona da Hz. Ebû Bekir’e söylediklerinin benzeri şeyler söyledi. Hz. Ali [r.a] ona,

- Bu güne kadar senin gibi yolunu şaşırmış, ne yapacağını bilmez bir halde etrafta dolaşan birini daha görmedim. Hâlbuki sen kavminin reisi, efendisisin; antlaşmayı yeniledim ve insanların arasını düzelttim, de sonra devene binip git, dedi.

[Hiç kimseden bir netice alamayan Ebû Süfyân, mescide gelerek,

- Ey insanlar! Ben her iki tarafı da himayeme alarak, Hudeybiye Barışı'nı yeniliyorum. Sanırım, kimse benim ahdimi bozmaz, dedi. Fakat kimseden cevap alamadı.]

Bundan sonra Ebû Süfyân devesine binerek Mekke’ye geri döndü. Mekkelilere yaptıklarını bir bir anlattı. Mekkeliler ona şöyle dediler:

- Vallahi bu güne kadar senin gibi bir elçi görmedik! Bize ne bir savaş haberi getirdin ki, ona hazırlanalım veya korunalım, ne de bir barış haberi getirdin ki, kendimizi güvende hissedelim!”105

Sahabelerin Bedir Esirlerine Karşı Tavırları
Musab b. Umeyr’in [r.a] kardeşi Ebû Azîz b. Umeyr [r.a] anlatıyor: “Bedir Savaşı’nda alınan esirler arasında ben de vardım. Ensardan bir grup askere teslim edilmiştim. Resulul-lah [s.a.v] sahabelerine,

- Esirlere iyi davranın, buyurmuştu. Bu sebeple onlar sabah ve akşam yemeklerini yemek üzerine oturduklarında, kendileri hurmayla yetinir, bana da ekmek (katık) verirlerdi.”,06

Abdullah b. Revâha’nın [r.a], Resûlullah’ın [s.a.v] Emrini Yerine Getirmedeki Aceleciliği
Abdurrahman b. Ebû Leylâ [rah] anlatıyor: “Abdullah b. Ebû Revâha [r.a] Resûlullah’ın [s.a.v] yanına gidiyordu. O esnada Resûlullah [s.a.v] sahabelerine hutbe okuyordu. Bir ara Abdullah [r.a], Resûlullah’ın [s.a.v] sahabelere, ‘Oturun!’ diye emir verdiğini işitti ve daha mescide varmamışken, (sokak ortasında) olduğu yere oturdu. Resûlullah [s.a.v] hutbesini bitirene kadar bu halde bekledi. Abdullah b. Revâha’nın [r.a] bu yaptığını işiten Resûl-i Ekrem [s.a.v],

- Allah Teâlâ senin, kendisine olan ibadetini ve Resû-lü’ne olan taat hırsını artırsın, buyurdu.”107

Hz. Âişe (r.anh) anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v] cuma günü minberde oturuyordu. Sahabelerine, ‘Oturun’ diye emir buyurdu. O sırada Abdullah b. Revâha da [r.a] mescide gelmek üzereydi; ‘Benîganem’ denilen yerdeydi. Resûlullah’ın [s.a.v], ‘Oturun!’ emrini işitir işitmez hemen olduğu yere çöktü.

Sahabeler,

-Yâ Resûlullah! Bu Abdullah b. Revâha’dır. Siz mescidde insanlara, ‘Oturun!’ dediğiniz zaman o da olduğu yere oturdu kaldı, dediler.”108

Abdullah b. Mesud’un [r.a] Resûlullah’ın [s.a.v] Emrini Yerine Getirmedeki Aceleciliği
Atâ’ [r.a] anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v] minberde insanlara hutbe okuyordu. Sonra ayakta gördüğü bazı kimselere hitaben,

- Oturun, dedi. Bu sırada Abdullah b. Mesud [r.a] mescide yeni girmek üzereydi; kapıdaydı. Resûlullah’ın [s.a.v] bu emrini işitir işitmez hemen olduğu yere; kapının ağzına oturdu. Resûlullah [s.a.v] onu gördü ve,

- Ey Abdullah! İçeri gir, buyurdu.”109

Resûlullah [s.a.v] Hoş Görmediği İçin Evinin Kubbesini Yıkan Sahabe
Hz. Enes b. Mâlik [r.a] anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v] bir gün dışarı çıkmıştı, biz de beraberinde ilerliyorduk. Bir ara başını kaldırdığında yüksekçe bir kubbe gördü.

- Bu da ne böyle, dedi. Orada bulunan sahabeler,

- (Bu kubbe) ensardan falanca kişiye aittir, dediler. Resûlullah [s.a.v] hoşlanmadığı bu işe sükût etmişti. Nihayet bir gün bu kubbenin sahibi Resûlullah’a [s.a.v] gelip halkın içinde selâm verdi. Fakat Resûlullah [s.a.v] ondan yüz çevirdi. (Adam selâmının alınmadığını anlayınca) bu selâm verme işini defalarca tekrarladı. Nihayet adam (her defasında da selâmının alınmadığını gördü) Hz. Peygamber’deki öfkeyi ve kendinden yüz çevirdiğini sezdi ve durumu arkadaşlarına açarak dert yandı:

- Vallahi ben Resûlullah’ın [s.a.v] bu davranışını yadırgadım, dedi. Onlar da,

- Resûlullah [s.a.v] dışarı çıkmıştı ve senin evinin kubbesini gördü de ondan böyle yaptı, dediler. Bunun üzerine adam hemen evine dönerek kubbesini yıktı. Derken Resûlullah [s.a.v] bir gün yine dışarı çıktı. Bu kubbeyi göremeyince ora-dakilere,

- Kubbeye ne oldu, diye sordu.

- Onun sahibi bize senin kendisinden yüz çevirdiğinden sızlandı. Biz de sizin neden böyle yaptığınızı anlattık. Bunun üzerine kalktı ve evine giderek kubbeyi yıktı, dediler. Resûlullah [s.a.v] şöyle buyurdu:

- İhtiyaç fazlası her bina, sahibi üzerine bir vebaldir.”110

Resûlullah [s.a.v] Hoşlanmadığı İçin Kırmızı Elbisesini Yakan Sahabe
Amr b. Şuayb [rah] babasından, o da dedesinden rivayetle şunu anlatmıştır: “Bir defasında Resûlullah’la [s.a.v] beraber, (Mekke ile Medine arasında bulunan) Ezâhir geçidi denilen yere kadar gitmiştim. Üzerimde ince, narin, kırmızı bir elbise vardı. Resûlullah [s.a.v] bana baktı ve,

- Bu elbise de neyin nesidir, dedi. Bu sözünden, Resûlullah’ın [s.a.v] elbisemden hoşlanmadığını anlamıştım. Evime döndüğümde eşim tandırı yakmıştı. Hemen elbiseyi çıkarıp tandıra attım.

Sonra tekrar Resûlullah’ın [s.a.v] yanına gittim.

- O elbiseyi ne yaptın, diye sordu.

- Tandıra attım, dedim.

- Onu çoluk çocuklarına verebilirdin, buyurdu.”

Resûlullah [s.a.v] Hoşlanmadığı İçin Saçını ve Elbisesinin Eteklerini Kısaltan Sahabe
Sehl b. Hazeliyye el-Abşemî [r.a] anlatıyor: “Resûlullah [s.a.v],

- Saçlarını (omuzlarına kadar) uzatmasa ve elbisenin eteklerini de (topuklarına kadar) uzun tutmasa Hureym ne güzel adamdır, demişti. Resûlullah’ın [s.a.v] bu sözleri Hu-reym’in [r.a] kulağına gidince Hureym [r.a] eline hemen uzunca bir bıçak aldı. Saçlarını kulak hizasına kadar kısalttı. Elbisesinin eteklerini de topuklarından yukarı; kaval kemiklerine gelecek şekilde kesti.”111

Kinâninin, Herakl’in Huzurunda İken Resûlullah’ın [s.a.v] Emrini Hatırlaması
Hz. Ömer’in [r.a], Bizans kralı Herakl’e elçi olarak gönderdiği Cessâme b. Müsâhık el-Kinânî anlatıyor: “Herakl’in huzuruna gittiğimde bana gösterilen bir yere oturdum ama neye oturduğumu bilmiyordum. Baktığımda gördüm ki, altından bir taht! Hemen kalktım. Herakl benim bu davranışıma güldü ve,

- Sana ikramda bulunduğumuz o tahttan neden indin, diye sordu.

- Çünkü Resûlullah’ın [s.a.v] bu gibi yerlere oturulmasını yasakladığını işittim, dedim.”112

Râfi’ b. Hadîc [r.a] anlatıyor: “Bir gün dayım yanıma geldi ve,

- Resûlullah [s.a.v] bugün bir şeyi yapmamızı bize yasakladı, hâlbuki o şey sizin için yararlıydı. Ancak Allah’ın ve Resûlü’nün emirlerine uymak, hem sizin hem de bizim için daha faydalıdır, dedi.”113

Yaşlı Bir Sahabenin Resûlullah’ın [s.a.v] Emrini Yerine Getirme Hususundaki Titizliği
Haris b. Hazrec’in kardeşi olan Muhammed b. Eşlem b. Bahre [rah] çok yaşlanmıştı. Şehire (Medine’ye) indiği zaman, çarşı pazarda evin ihtiyaçlarını görür, sonra ailesinin yanına geri dönerdi. Eve gelip hırkasını çıkardığında eğer Resûlullah’ın [s.a.v] mescidinde namaz kılmadığını hatırlarsa,

- Vallahi, ben bugün Resûlullah’ın [s.a.v] mescidinde iki rekat olsun namaz kılmadım. Halbuki o, ‘Sizden her kim bu beldeye uğrarsa, benim şu mescidimde iki rekat namaz kılmadan evine dönmesini’ buyurmuştu, der sonra elbiselerini giyinip Medine’ye iner ve Mescid-i Nebevî’de iki rekat namaz kıldıktan sonra evine geri dönerdi.”114

Ensardan Bir Kızın Resûlullah’ın [s.a.v] Emrine Karşı Hassasiyeti
Muğîre b. Şu’be [r.a] anlatıyor: “Ensardan birinin kızıyla evlenmek istiyordum. Bu durumu Resûlullah’a anlattım. Resûlullah [s.a.v] bana,

- O kızı gördün mü, diye sordu.

- Hayır, dedim.

- Git ve onu gör! Zira bu aranızdaki ülfet ve muhabbetin artmasına vesile olur, buyurdu. Bunun üzerine kalktım ve kızın evine gittim. Durumu anne ve babasına anlattım. Ancak onlar sadece birbirlerine bakmakla yetindiler ve herhangi bir cevap vermediler. Ben de kalktım ve çıktım. Tam o sırada evlenmek istediğim kız,

- O adamı bana getiriniz, dedi. Gittim. Kız, evin perde çekilmiş bir köşesine geçmişti.

- Bana bakmanı Resûlullah [s.a.v] emretmişse, gel bak! Yok emretmemişse, şunu bil ki, ben sana kendimi göstermem, dedi. Resûlullah’ın emrettiğini söyleyip kıza baktım ve onunla evlendim.

Vallahi, ben bu zamana kadar birçok kadınla evlenmiştim, ancak onun kadar bana karşı muhabbetli ve sevimli olanıyla evlenmemiştim!”115

Ebû Zerrin [r.a] Kölelere İyi Davranılması Hususunda Resûlullah’ın [s.a.v] Emrine Riayet Etmesi
Ma’rûr b. Süveyd [rah] anlatıyor: “Ebû Zerr’i [r.a] Rebe-ze’de, üzerinde kalın bir aba olduğu halde gördüm. Kölesinin üzerinde de o abanın bir benzeri vardı. Orada bulunan bir grup,

- Ey Ebû Zer! Kölenin üzerinde bulunan abayı alsan da onu, senin üzerinde bulunan şu abayla birleştirsen güzel bir elbise olur. Kölene de başka bir elbise giydirsen olmaz mı, dediler. Ebû Zerr de [r.a] şu cevabı verdi:

- Ben bir adamla atışmış ve annesinin Acem (Arap olmayan) biri oluşundan ötürü onu ayıplamıştım. Bunun üzerine o adam gidip beni Resûlullah’a [s.a.v] şikâyet etti. Resûluilah [s.a.v] bana şöyle dedi:

- Ey Ebû Zer! Sen kendisinde cahiliyet izleri bulunan birisin. Muhakkak ki bu köleler, sizin kardeşlerinizdir, Allah (bazı dünyevi imkânlar vererek) sizi (dünyada) onlara üstün kılmıştır. Eğer sizin emirlerinize uygun hareket etmezler veya tabiatlarınız uyuşmazsa, onları satınız. Fakat Allah’ın yarattıklarına işkence etmeyiniz, buyurdu.”116

Buhârî, Müslim ve Tirmizî’de geçtiğine göre, Resûl-i Ekrem [s.a.v] şöyle buyurmuştur: “Onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah Teâlâ (bazı dünyevi imkânlar vererek) onları sizin emrinizin altına vermiştir. Allah (c.c) her kimin elinin altına bir kardeşini verirse, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin ve de yapamayacağı bir işe zorlamasın. Şayet gücünün yetmeyeceği bir iş teklif ederse de ona yardımcı olsun.”117

95 Bakara 2/217.

96 Bakara 2/218.

97 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 9/85; Taberî, Câmiu’l-Beyân, 3/654.

98 Bakara 2/217.

99 Bakara 2/218. Rivayet için bkz. Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 9/11-12; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 3/251.

100 Buhârî, Meğâzî, 32.

101 Resûlullah (s.a.v) Medine’deki Yahudi kabilelehyle ayrı ayrı anlaşmalar yapmıştı. Ancak bunlardan Kaynuka ve Nadîroğulları’nın, anlaşma hükümlerine uymadıkları için daha önceleri Medine’den çıkarılmışlardı. Kurayzaoğulları ise, Uhud Savaşı’ndan sonra anlaşmayı yeniledikleri için yerlerinde kalmışlardı.

102 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 6/140; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 4/7-8; ibn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 4/117.

103 Resûlullah (s.a.v) Mekke’nin fethi için Medine’den ayrıldığı zaman, nereye gideceğini açıklamamıştı. Resûlullah’ın Hevâzin kabilesi kendi üzerlerine gelebileceği endişesiyle savaş hazırlıkları yapmıştı. Müslümanlar Mekke üzerine yürüyüp orayı fethedince, Hevâzin kabilesi artık sıranın kendilerine geldiğini anladılar ve savaş hazırlıklarını tamamladılar. Hevâzinliler; Taifli Sakifoğulları ve diğer müşrik Arap kabileleri ile ittifak kurarak kısa bir zaman içinde yirmi bin kişilik bir ordu hazırlamışlardı. Hevâ-zinliler’in lideri Mâlik b. Avf idi. O bu savaşın bir ölüm kalım savaşı olduğunun farkında idi. Askerlerinin bütün güçleriyle savaşmasını sağlamak için kabilesinin bütün çocuklarını, kadınlarını ve mallarını birlikte getirmişti. Resûlullah (s.a.v), müşrik kabilelerin bu ittifaklarını ve savaş hazırlıklarını haber alır almaz derhâl savaş hazırlıklarına başladı. Hazırlıkları süratle tamamladıktan sonra 12.000 kişilik bir orduyla Mekke’den çıktı, islâm ordusu muntazam bir yürüyüşle Huneyn civarına geldi. İslâm ordusunun böylesine büyük bir kuvvetle savaşa çıkması müslüman savaşçılar üzerinde son derece büyük bir etki uyandırdı. Hatta içlerinden bazıları işi kibir noktasına kadar götürerek böyle büyük bir ordunun asla yenilemeyeceğini düşündüler. İslâm ordusunun öncü süvari birliğinin kumandanı Hâlid b. Velîd idi. Ordu Huneyn vadisine doğru hareket etti. Hâlid b. Velîd (r.a), düşmanın pusu kurması ihtimalini hiç hesaplamaksızın düşmanın işgal ettiği tahmin edilen yere doğru ilerledi. Fakat hiç ummadıkları bir anda müthiş bir saldırıya uğradılar. Askerler ne yapacaklarını şaşırdılar. Korku ve panik bir anda asıl ordu içinde de yayıldı. Ordu şaşkın bir vaziyette kaçışmaya başladı. Resûlullah’ın (s.a.v) yanında sadece Hz. Ali, Hz. Abbâs gibi yiğit pek az sahabe kalmıştı. Hz. Abbâs, Resûlullah’a (s.a.v) bir zarar gelmemesi için atının dizgininden tutmuş, çevrelerini saran düşmanı yarmaya çalışıyordu.

104 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 5/129; ibn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 4/329, 331; ibn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 4/18-19.
105 lbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 14/480-482; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 30195.
106 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 6/86.
107 Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 37171, 37173; Beyhakî, Delâilü’n-Nü-büvve, 6/257.
108 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6/256-257; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 9/316.
109 ibn Ebî Şeybe, el-Musannef, 2/116; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 37208, 37220.
110 Ebû Davud, Edeb, 160.
111 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/321; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr.33286, 41891.
112 ibrı Hacer el-Askalânî, el-isâbe, 1/227.
113 Abdürrezzak, el-Musannef, nr. 14464.
114 AN el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 17559, 17620; ibn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe, 3/414.
115 Saîd b. Mansûr, es-Sünen, nr. 516. Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 54619.
116 Ebû Dâvûd, Edeb, 17
117 Buhârî, iman: 29; Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 29; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 8/7; ibn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 4/237.

Onu Böyle Sevdiler (s.a.v.) – M. YUSUF KANDEHLEVİ
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sahabeler Resûlullah’ın [s.a.v] Emir ve Tavsiyelerine uyarlardi..

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Menzil Forum :: İslami İlimler :: Siyer-i Nebi-
SİSTEM BİLGİLERİÖNEMLİ BİLGİLENDİRME
Powered by phpBB2 (subsilver)
Copyright ©2008 - 2011,
Content Relevant URLs by www.akmenzil.net
Kuruluş Tarihi : Paz 24 Ağus. 2008 - 18:30
akmenzil.net sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini onay almaksızın anında siteye yazabilmektedir.Bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcıya aittir.Sitemizde yasalara aykırı herhangi bir materyal bulursanızakmenzil@hotmail.com e-mail adresimize bildirirseniz,şikayetiniz incelendikten sonra en kısa sürede gereken yapılacaktır.
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar