Menzil Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaZamanın Ruhu Untitl13Zamanın Ruhu Untitl14Latest imagesZamanın Ruhu Untitl15AramaGiriş yapKayıt Ol
Kütüphane bölümümüz güncellenmektedir.  "Kadın ve Erkek Eşitliği" konusu tamamlanmıştır.
Bağlantı sorunları nedeniyle Portal sayfası geçici olarak kaldırıldı....
"Program Arşivi" forumuna "Antivirüs Güvenlik" ve "Araçlar" kategorisi açılmıştır.
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Hakkını vermediğimiz iş yüzümüzü ağartmaz
Evlilikler de Bunalıma Girer
Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Ebedi Hayata Doğmak
ABDEST
TALAK (BOŞANMA)
Gül Sultanım (Yeni Video Klip)
Beş Esas
Meleklere İman
Can Feda Edilecek Dost
Paz Şub. 23, 2014 7:32 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:27 pm
Paz Şub. 23, 2014 7:18 pm
Paz Şub. 23, 2014 3:07 pm
Ptsi Şub. 17, 2014 3:17 am
Ptsi Şub. 17, 2014 3:09 am
Ptsi Ocak 20, 2014 3:15 am
Cuma Ekim 11, 2013 4:33 am
Çarş. Ekim 09, 2013 2:50 am
Paz Ekim 06, 2013 3:15 pm











Paylaş|

Zamanın Ruhu

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
Misafir
Misafir
Anonymous

Zamanın Ruhu Vide
MesajKonu: Zamanın Ruhu Zamanın Ruhu EmptyÇarş. Ekim 13, 2010 10:23 pm


ZAMANIN RUHU

Ali AYÇİL • 43. Sayı


Benim çocukluğumda İspanyol paça modaydı. Erkekler, ikisi bir araya getirildiğinde neredeyse bir kadının eteği kadar geniş olan pantolonlarıyla volta atar dururlardı kaldırımlarda, yol boylarında. Yadırganacak bir yanı yoktu böyle giyinmenin, çünkü modaydı. Ve moda benim hem insanları hem de kendimi gözlemleyebildiğim yıllar içinde an be an değişti. Sonra dar pantolonlar giyinilmeye başlandı, sonra şalvar kesimliler, sonra da boru paça. İyi biliyorum ki, dar pantolonlar giyinilmeye başlanıp da, böyle giyinmek adet halini aldığı vakitlerde biri kalkıp İspanyol paça giyinse, çevresindeki herkes gülerdi ona. “Şuna bak,” derlerdi; “şuna bak, giyinecek başka bir şey bulamamış sanki.” Şimdi de öyle; hiç birimiz, kolay kolay kendi zamanımızın giyim biçiminin dışına çıkamayız, cesaret edemeyiz buna. Modayı hiç takip etmediğini söyleyenler bile, çevrelerinden ayrı düşmemek, yadırganmamak için, uyumlu olmaya gayret sarf ederler. Zaten isteseler de, mağazalarda başka türden kuşamlar bulmaları güçtür; ne giyineceğimiz, bilmediğimiz merkezlerde, zihinlerde inşa edilmiş, reklamla belleğimize yerleştirilmiş, bedenler tüketimin canlı mankenleri haline getirilmiştir…

Yirmi yıl öncesine kadar gençler arasında devrimci olmak modaydı. Özellikle okullu olanlar mutlaka siyasete bulaşır, memleketi sağından ya da solundan tutup kurtarmaya çalışırlardı. Polis dayağı yemek, karakola çekilmek, kısa bir süreliğine de olsa içeriye alınmak bir şan, bir rütbe gibi algılanırdı. Parmakla gösterilirdi o zamanlar içeri girip çıkanlar; henüz suhte pozisyonunda olanlar, yani işe yeni bulaşan ergen takımı, gıptayla bakardı bu ağabeylerine. Akıllarında şu sorular mutlaka olurdu ama: İçerisi nasıl bir yer acaba; acaba işkence gördü mü? Anlayacağınız o zamanlar işkence vakayı adiyedendi. İçeri girilir, tokat yenilir, soğuk sularda yıkanılır, yerine göre Filitsin askısına asılınır, yerine göre de elektriğe bağlanılırdı. Başka başka yöntemler de anlatırdı içeriden çıkanlar. Bir de kitap okurdu gençler yirmi yıl öncesine kadar; okuma çilesine girmiş gibi okurlardı. Her siyasi düşüncenin kendine göre ideologları, saplantı haline getirdikleri kitapları, terbiye etmek için seçtikleri yeni yetmelere verilecek eğitim risaleleri vardı. Geceler eğlenmek için değil, okumak, düşünmek, tartışmak içindi…

Benim çocukluğumda Anadolu insanın safiyetini övmek modaydı. Türk filmlerinde, kimi şehirliler, kente amele olarak gelmiş kavruk bazı adamların saflıklarını, yardımseverliklerini, namuslarını öve öve bitiremezlerdi. Çoğunlukla inşaatçı olurdu onlar; inşaatların kenarına iliştirilmiş iğreti barakalarda yatar kalkarlar, akşamları içlerinden biri yemeklerini hazırlarken, diğerleri sırt üstü uzanıp, alabildiğine dertli türküler söylerlerdi: “Ayağında kundura / yar gelir dura dura.” Kundura giyinmek, herkesin karı değildi elbette. İnşaat ameleleri, ayağında kundura, nazlanarak kaldırım boyunca yürüyen kızlara, başka bir gezegenin hurileri gözüyle bakardı. Okumuş akranları gibi, bu kızlarla aralarındaki farkı bir “sınıf meselesi” olarak tarif edemezlerdi ama yine de iki dünya arasında belli ki mesafeler vardı. Kader bu ya, bu dizleri yamalı, yüzleri esmer, şiveleri karışık gençlere bazen talihin güldüğü olur, şehirden bir kız gönül verirdi kendilerine. Verirdi vermesine de, işin bundan sonrası, en az bu serüvenin kendisi kadar meşakkatliydi. Anneleri bu “tango kızları” istemezdi nedense. O zamanlar sosyoloji mekteplerde bir dersti sadece; sosyal statüler, demografik hareketlilikler konuşulmuyordu. Varsa yoksa, köyde ağa; şehirde patron…

Benim çocukluğumda “Almancı” olmak da modaydı. Bazı evlerin pencerelerinden gurbet türküleri yayılırdı sokağa; Abdullah Papur, Avrupa’ya işçi göndermiş ailelerin bir numarasıydı. Yaz gelince, gözler yollara bakmaktan körelirdi nerdeyse. Gurbete gidenler de taş kalpli değil ya, bir yıldır uzak kaldıkları ana-babalarına, çocuklarına, hanımlarına kavuşmak için, Yugoslavya hattından Türkiye’ye akın ederlerdi. Harman zamanı, tozlu yollar birden canlanır, herkesin hevesli bakışları arasında Alamancılar ana vatanlarına, baba ocağına avdet ederdi. Almancı demek, yarısı hasret yarısı hediyeden müteşekkil, evsafı sağlam bir adam demekti. Çantalar açılır, haneye, akrabaya, yakın komşulara getirilen hediyeler poşetlerle sahiplerine dağıtılırdı. Karılarına ne getirdiklerini hiç birimiz bilmezdik; böyle şeyleri kadınlar kendi aralarında şakayla konuşur, kahkaha atarlardı sonra. Bir de, bütün o hediyelerin ucuzluktan alındığını bilmezdik. O zamanlar Türkiye, fakir bir memleketti!

Artık zaman da zamanın ruhu da değişti: İspanyol paça giymiyoruz mesela; içeri girenler başkaları, şüpheyle bakıyoruz onlara; şehir kendi karnından kendi amelelerini çıkarmaya başladı, o saf ve kavruk adamlar düzene bir yerinden iştirak etti; ve Almancılar artık hediyelerini gelip Türkiye’den, bizdeki ucuzluk mağazalarından alır oldu...

Doğrusu ben, yirmi yıl sonra bizi anlatacak genç bir kalemin neler yazacağını şimdiden merak ediyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Zamanın Ruhu

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Menzil Forum :: Semerkand & Radyo & TV :: Mostar-
SİSTEM BİLGİLERİÖNEMLİ BİLGİLENDİRME
Powered by phpBB2 (subsilver)
Copyright ©2008 - 2011,
Content Relevant URLs by www.akmenzil.net
Kuruluş Tarihi : Paz 24 Ağus. 2008 - 18:30
akmenzil.net sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini onay almaksızın anında siteye yazabilmektedir.Bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcıya aittir.Sitemizde yasalara aykırı herhangi bir materyal bulursanızakmenzil@hotmail.com e-mail adresimize bildirirseniz,şikayetiniz incelendikten sonra en kısa sürede gereken yapılacaktır.
Yeni bir forum kurmak | Bilgi | Dinler | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar